Beşeri düzenin bazı kurum ve görevleri
BEŞERİ DÜZENİN BAZI KURUM VE GÖREVLERİ
Kabul etmek zorunda olduğumuz gerçeklerden biriside, müslüman bir kimse için cahili düzenlerin egemenliği altında, inanç ve amel bakımından bir takım tavizler vermeden , fedakarlıklarda bulunmadan yaşamaya imkan olmadığıdır. Bu fedakarlıklar ise övülmeye layık fedakarlıklar değillerdir. Bilakis bunların çoğu normal şartlar altında yapılmaması, gereken tavizlerdir. Günümüzde ve içinde bulunduğumuz beşeri sistemin otoritesinde bulunan cahiliye idarelerinde , müslümanların yüzyüze geldikleri sıkıntılardan, içinden çıkmakta zorluklarla karşılaştıkları hallerden birisi de bu tür tavizleri vermek veya vermemek gibi bir sıkıntı yaşamalarıdır. Esasen müslümanların cahili bir düzenin egemenlği altında kalarak istenen anlamda İslami bir hayat sürmesi, bütün ilişkilerini islamın öngördüğü şekilde ve islama uygun bir zeminde şekillendirip , sorumluluklarını yerine getirebilmesi , mümkün olan bir şey değildir. Fir’avuni düzenlerin egemenlikleri altında (dar’ul-harb) yaşayan müslümanlara, bulunduları yerden ayrılıp eğer varsa baskılardan uzak bir şekilde daha rahat yaşayabilecekleri bir ortama hicret etmelerinin emredilmesinin sebebi de budur. Cahili düzenlerin egemenliği altında yaşayan , sırf “rabbim Allah’tır“ dedikleri için zulum ve baskıya maruz kalarak akidesine ,inancına uygun bir hayat sürmekte zorluklarla karşı karşıya bırakılan müslümanlara , dar-ı islamda yaşayan müslümanların yardımcı olmakla görevli olmalarının sebebi de budur. Akidesini yaşamak, inancını hür bir irade ile seçip tercihine uygun bir hayat sürmek fırsatını egemenlik ve zulumleri altına aldıkları insanlara vermeyen düzenlere karşı müslümanın(lar) gerektiğinde cihad ederek bu tür zalim ve baskıcı düzenlere son verip, zulum ve baskılarını ortadan kaldırmakla görevli olmalarının sebebi de budur. Ancak çeşitli sebeplerle hicret edemeyen müminler , küfrün , zulmun ve cahili düzenin saptırıcılıkları , türlü çeşitli hile , desise ve komploları karşısında daha az tavizli ve daha yoğun ve kararlı İslami tavırlı bir mücadeleyi nasıl verebilecektir? Özellikle de akideleri açısından ve İslam’ı hakim kılma açısından mutlaka izlemek zorunda oldukları ilkeler açısından kendilerini yanlışlıklardan koruyabilmek için neler yapmamalıdırlar ? Müslümanın her hususta Allah Rasulune uymak , O’nu yaşayışyla , ilişkileriyle örnek almak zorundadır .
“- Andolsun ki ; sizin için , Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar için ve Allah’ı çokça anan kimseler için Allah Rasulu güzel bir örnektir “ ( Ahzab 21 )
“ Deki : Eğer siz , Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah ‘da sizi sevsin ve günahlarınız bağışlasın . Allah günahları bağışlayandır , esirgeyendir . “ “De ki : Allah’a ve rasulune itaat edin . Eğer yüz çevirlrlerse , şüphesiz Allah kafirleri sevmez “ ( Al-i İmran 31-32 )
Müslüman , ferdi ailevi , ahlaki , ruhi , iktisadi hayatında , sosyal ve toplumsal ilişkilerinde Allah Rasulunu örnek almak zorundadır . İslam’ın egemenliği altında yaşamak halinde böyle bir örnek alış elbetteki büyük problemler doğurmaz . Ancak İslami olmayan cahili düzenlerin egemenliği altında yaşanması halinde bu örneğe uygun tavırlar nasıl belirlenecektir ? Bizim için büyük önem taşıyan şu ayeti kerimeye dikkat kesilelim :
“ Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Resulü ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur ” (Mümtehine 1)
“İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel birmisal vardır. Hani onlar (putperest ve cahili egemenliği kabul eden) kavimlerine demişlerdi ki: "Bizler sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi (düzen ve dininizi) reddediyoruz .Siz (şirki terk edip) bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir." Yalnız İbrahim'in babasına: "Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez." demesi hariç. Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır.” (Mümtehine 4) İlk ayette , beşer olarak göz önünde bulundurduğu bir takım mülahazalarla hareket eden ve bunun sonucunda Rasulullah’ın Mekke’yi feth etmek üzere hazırlık yaptığı haberini gizlice ulaştırmaya çalışan Hatıb b. Ebi Beltea ‘nın tutumu vesilesiyle, müminlerin müşriklere karşı takınmaları gereken başka türdeki tavırları dile getirilmektedir. İslam’ın egemen olduğu bir dönemde bile müslümanlar, kafirler arasında yaşayan yakınlarına herhangi bir kötülük gelmemesi gibi mazur görülebilecek bir maksat dolayısıyla dahi olsa ,müslümanların özellikle gizli ve saklı kalması, kafirler tarafından bilinmemesi gereken stratejik bilgileri herhangi bir yolla ulaştıramaz , ima yoluyla dahi olsa onlara bilgi veremez. Ya İslami hareket , cahili düzenin yakın takibi ,nefes aldırmak istemeyen , zulmu ve saptırmak için hain ve sinsice tetikte bekleyişi , hatta bu uğurda aralıksız ve hummalı bir faaliyet içerisinde olması söz konusu ise ; müslümanların cahiliye düzenlerine karşı tavrı ne olabilir? Cahili çarkın bir dişlisi olarak kalmaya devam edildiği sürece ayet-i kerimede “ teberri “ ile yani uzak ve beri olmakla ifade edilen tavrı takınmak nasıl mümkün olacaktır ? Cahili düzen ve bu düzenin sahipleri , koruyucuları ve inanıcıları nasıl inkar edilecek , reddedilecektir? Müminler ile kafirler arasında esasen var olan kin , düşmanlık ve bunun sonucu olan mücadele nasıl ortaya çıkabilcektir ?
Egemen cahili düzen ile barış halinde yaşamanın yolları aranarak , bu uğurda İslam’ın ilkelerinden ve müslüman kimliğin en belirgin niteliklerinden tavizler verilerek böyle bir mücadeleyi başlatmak ve cahili düzene karşı sağlıklı bir şekilde gereken mücadeleyi vermek nasıl mümkün olabilir? Cahili düzenin aygıtlarından bir aygıt olarak yada bu aygıtın önemli yada önemsiz bir yerlerinde bulunarak, bu aygıtın bütünleyici bir parçası olarak , üstelik bunun islami, sağlıklı ve huzurlu bir yol olduğu telkinleri de yapılarak takınılan tavırlar, müslümanın örnek alması gereken tavırlar mıdır? Bu tavırlar dünya hayatında ve yalnızca maddi ölçülere göre zahiri bir esenliğe sebep gibi görünse dahi, takınmamız istenen tavırlar değildir. Bunlar örnek almamız gereken tavırlar olmadığına göre, yine de bu tür tavırları takınırsak kendiliğimizden (nefsimizden , heva ve hevesimizden) tavır üretmiş olmaz mıyız? Böylece cahili düzenin ekmeğine yağ sürmüş olmuyor muyuz ? Aslında Peygamber (s.a.) efendimize karşı mekke müşrik düzeninin tavrı da bu olmuştu.
“Onlar arzu ettiler ki , sen yumuşak davranasın , o zaman kendileri de yumuşak davranacaklardı“ ( Kalem 9 )
İslam yolunda muvahihidi bir duruş sergilerken, ve böyle mücadele içerisindeyken ,cahili düzenlerin egemenliği altında bulunulsun , ister İslam’ın belli bir egemenlik alanı olmakla birlikte küfre karşı sıcak mücadele vermek hallerinde olsun , müslümanların sıkıntısız , imtihansız , ibtilasız (bela , musibet) kaldıkları hangi dönemde görülmüştür ki? İmtihan ve ibtila kaçınılmazdır.Bu imtihanları başarı ile geçmenin , bu belalardan Rabbi razı edecek biçimde kurtulmanın yolu ; İslam üzere , Kur’an’ın gösterdiği örneklere uymaktan ,en ufak bir taviz vermeden sabırla sebatla yürümektir .
“ Ey iman edenler , sabırla, namazla (allah’tan ) yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.”-“Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler.
Fakat siz anlayamazsınız “-“ Andolsun ki ; sizleri biraz korku , açlık , mallardan , canlardan ve ekinlerden yana bir eksiklikle sınayacağız . sabredenleri müjdele ! “ (bakara 153,154,155)
Allah’ın ve peygamberinin bizlere yol olarak göstermediği hiçbir yol ;Allah’ın yolu olamaz. Allah’ın yolu olmayan bir yolla mücadele vermek, en azından bid’attir. Bid’atin doğruluğunu savunmak , bu bid’at yolu izlemek suretiyle Allah’tan ecir beklemek ise başlı başına safdilliktir.Çünkü bid’at eğer günah değilse,ecre hiçbir zaman sebep teşkil etmez. İslam adına mücadele verdiğini ileri sürüp, bu mücadele yolunu , her alanda örnek almamız gereken Hz. Peygamber’in izlediği yolun dışında kalan yollardan seçenler , bu sağlıklı yola çağıranlara karşılık , yollarının tehlikesiz olduğunu belirterek haklı olduklarını vurgulamaya çalışanlar, böyle bir gerekçe göstermekle ikinci bir sefer yanıldıklarını bilmelidirler.
Kafirlerin ellerinde bulundurdukları güçleri yanlışlıklara bahane göstermek , yanlış bir harekettir. Kişiyi Allah’tan korkmak yerine , şeytan’ın dostlarından korkmak alçaklığına mahkum eder .
“ İnsanlar (müşrikler , kafirler ) onlara:"Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, (gücünüz onlara yetmez) o halde onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter.
O ne güzel vekildir ". ( Al-i İmran 173 )
“De ki:"Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla bize isabet etmez. . O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler." - De ki: "Siz hakkımızda iki güzelin (Zafer veya şehadet) birinden başkasını mı gözetir durusunuz?Biz ise size Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle bir azap indirmesini gözetiyoruz. Haydi siz gözete durun, biz de sizinle beraber gözetmekteyiz." (Tevbe 51- 52)
Müminler , takdir edildiği şekliyle gerçekleşmesi kaçınılmaz olan kadere iman ederler.O bakımdan onlar, korkudan ve dünya hayatına tutkunluktan meydana gelen hesaplarda bulunmak yerine, Allah’ı razı edecek yolların peşinde olurlar. Cahili düzenlerin önlerine yol diye çıkardıkları metodları izleyerek, onlardan taviz koparacaklarını sanarak en büyük ve verilmemesi gereken tavizleri vermek yerine, mevlalarına sığınarak O’nun kendileri için, akidelerini egemen kılmak yolunda belirlenmiş olduğu tartışılmaz doğru ve islami hedeflere yalnız kendisinin ulaştıracağı şeklindeki İlahi garantiye sahip olan nebevi yoldan başkasını izlemeyi asla kabul etmezler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder