Bakanlık ve Üst Düzey Bürokratlığı Çağımız müslümanlarının karşı karşıya bulunduğu en önemli problemlerinden bir tanesi de düzenin bürokratik kademelerinde görev alıp almamak meselesidir . Müslüman bir kimse için gerçekten de büyük bir problemdir ve İslam’ı yaşamak , inançlarına ters bir hayattan inançlarıyla bağdaşmayan bir takım ilişkilerden uzak kalmak isteyen müslüman için esenlikle atlatılması zor bir dönemeçtir , hatta tercihte zorluk çıkartan , oldukça belirleyici bir yol ayrımıdır . Ancak bir taraftan devlet kademelerinin en üst bürokratik kurumlarından olan , diğer taraftan da partisel çalışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan “ bakanlık “ problemini öncelikle ele almamız gerekmektedir . Esasen hükümetlere katılıp bazı bakanlıklar elde etmek yoluyla İslam’a hizmet etmek iddiası yerinde ve kabul edilebilir bir gerekçe değildir .Çünkü ; “ bakanın” görevi uygulamaya koyacağı düzeni seçmek değildir . Bakan aslında devletin benimsediği düzen ve hükümleri uygulamak üzere ücretle tutulmuş bir kişidir. O , hiçbir şekilde uygulamaya koyacağı düzeni seçmek yetkisine sahip değildir . Üstelik tek başına teşrii (kanun koyma ) bir yetkiye sahip değildir . Bakan sadece yürütmekle görevli bir kimsedir .Müslüman bir kimse , böyle bir düzende bakan olmakla ve yalnızca bu makamı kabul etmekle dahi İslam’a muhalefet etmiştir . Çünkü bakanlık , devletin temelini teşkil eden demokratik düzenin üzerinde yükseldiği makamlardan bir tanesidir . Böyle bir makamı işgal etmek bile tek başına İslami olmayan hükümlerle , Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmektir ve bu hükümleri kabul etmek olarak değerlendirilir .Diğer taraftan , uyguladığınız bir düzeni reddetmeniz yada onunla çelişmeniz aklen nasıl mümkün olabilir ? Kişi bakan olduğu takdirde cahili düzenin direkt baskısı altına girer ve bundan kurtulamaz .en azından reddettiği cahili yönetime , ya da Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen tağutlara bağlı kalacağına dair yemin eder , söz verir , imza atar . Allah’ın indirdiklerine zıt olan yasama ile doğrudan ilişkisi olur . O zaman da Allah’ın emrine aykırı hareket etmekten kendisi alı koyamaz . Halk kitleleri tarafından müslüman olarak tanınan kimselerin Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen yönetimlerde bakanlık kabul etmeleri ,cahili düzenlere bir çeşit şer’i kimlik kazandırmaktadır . Cahili düzenler için bir “ temiz kağıdı “ vermek anlamı taşır . Müslüman diye tanınan kimselerin böyle düzenlerde bakanlık yapmaları , onların doğru hareket eden kimseler olduklarını kabul eden halk kitlelerini aldatır . Çünkü onlar bu davranışlarından bu cahili düzen ve bakanlıkların eleştirilecek bir taraflarının olmadığı , bakanlıklarını kabul ettikleri için de müslümanların ve İslami hareketin bu cahili düzen ve kurumlardan razı ve hoşnut olduğu kanaatine sahip olabilirler. Bakanlar , fert olarak tek başlarına sorumlu olmakla kalmıyorlar , ortak bir sorumluluğa da sahiptirler . başbakan ve bakanlar , devletin genel politikasını uygulayıp savunmaktan hep birlikte sorumludurlar . Hiçbir bakan bu politikanın dışına çıkamayacağı gibi , buna olumsuz eleştiri de yöneltemez. Bu genel politikanın Allah’ın şeriatine aykırı olması durumu hiçbir şekilde değiştirilmez. Devlette Allah’ın helal kıldığını haram , haram kıldığını helal kılan bir çok kanun vardır . Bakanın ise bu kanunları uygulamaktan başka bir görev ve sorumluluğu yoktur . Bakan devlet ve hükümetin politikasını uygulamakla yükümlü olduğuna göre prtaik olarak onun haramları işlemekten uzak kalmasına imkan yoktur . Örnek olarak bütçe kanunu ele alırsak ; bütçeye bütün bakanlar imza atar ve onaylarlar . bu bütçelerde en azından açık ve seçik bir şekilde faiz alıp vermek söz konusudur . Müslüman bir bakanın katii bir şekilde haram kılınmış böyle bir necisin altına imza atması , onu dünya ve ahirette de helake sürükler . çünkü faiz işlemini yapan tarafa lanet edildiği gibi , şahitlerine , yazıcılarına da lanet edildiği bilinen bir husustur. İslami hareketin yakın geçmişini ve şimdiki durumunu ve problemlerini ele aldığı ve bazı çözümler önerip bir takım yanlışlıklara değindiği ve “ Vakıuna’l –Muasır “ adını taşıyan eserinde Muhammed Kutub , bu konuya da değinmektedir . “ Cahili Toplumlarda Hangi Tür Memuriyetleri Kabul Edebiliriz ? “ başlığını taşıyan bölümde özetle şunları söylemektedir : “ İçinde yaşadığımız toplumlar , Allah’ın şeriati ile hükmetmedikleri ve Allah’ın şeriatinin hükmüne boyun eğmedikleri için “ cahili toplumlar ” dır. Bu toplumlar , cahili yöntem ve cahili hükümlerle hükmetmektedirler . Allah’ın hükmü dışında kalan her bir hüküm ise , yüce Allah’ın kitabında tesbit ettiği gibi cahili bir yönetimdir : “ Onlar hala cahiliyye döneminin ( sapık ) hükmünü mü arıyorlar ? Sağlam bir inanç sahibi olan bir kavim için hükmü Allah’tan daha güzel kim olabilir ? “ ( Maide 50 ) Ancak bizim bu toplumları Allah’ın indirdikleriyle hükmetmedikleri için cahili toplum olmakla nitelendirmemizin , bu toplumlarda yaşayan insanların itikadi durumlarıyla ilgisi yoktur. Bu toplumlarda yaşayan insanlar müslüman da olabilirler , günümüz toplumlarında görüldüğü şekilde müslüman ve kafirlerin karışık olarak yaşadığı toplumlar da olabilirler . Toplumun niteliği ise , o toplumda yaşayan insanların akideleri göz önünde bulundurulmaksızın , topluma hükmeden düzenin mahiyetine göre isim alır . Toplumun cahili bir toplumun olmasının sebebi , Allah’ın indirdiklerinden başka hükümlerle hükmeden ve toplumu altında barındıran “ cahili bir şemsiye “ nin varlığıdır .Allah’ın yoluna davet eden insanlar da dahil olmak üzere o toplumda yaşayan herkes bu şemsiyenin altındadır . Bu şemsiye altında bulunan insanlara dair verilecek hüküm , Rasulullah (s.a.) efendimizin de beyan ettiği üzere bizzat bu “şemsiye“ ye karşı takındıkları tavırlara göre değişir . Bu şemsiyeye razı olanlar ondandır , onlara karşı çıkan , reddeten de kendine has olan hükmünü alır. “ ....Onlara karşı eliyle cihad eden mümindir ; onlara karşı diliyle cihad eden mümindir , onlara karşı kalbiyle cihad eden mümindir . Bunun ötesinde ise hardal tanesi kadar dahi imandan bir eser yoktur . (Müslim , imare 80) “ .... Kim hoş görmezse (o münkerden ) uzak kalır , kim karşı çıkarsa kurtulur , fakat kim de razı olur ve tabi olursa “ ( Müslim , imare 63-64 ; Ebu Davud , sunne 27 ; Tirmizi , fiten 78 ) Toplumun hükmü ve böyle bir toplum hakkındaki Allah’ın hükmü bu olduğuna göre , böyle bir toplumda müslümanların almaları caiz olan görevler ve memuriyetler nelerdir ? Aslında bu konuda oldukça hassas bir ölçü ve kesin bir sınır bulunmamaktadır . Ancak akideye göre şöyle bir ölçü koyabiliriz : Yapılan görev yönetim kademelerinde yukarı doğru çıktıkça , bu makamlara karşı müslümanın takınması gereken tavırdan da zorunlu olarak o oranda uzaklaşılmış olur. |
FİLİSTİNİN TAPUSU.BİZİM ELİMİZDE
-
2014 YILINDAN BER, İSRAİLİN UÇAK YAKITI TÜRKİYEDEN GİDİYOR.ÜZGÜNÜM.
İSRAİL İŞGALCİFİR.GELDİĞİYERE SÜRÜLMELİ. ERDOĞAN,KUDÜSÜ İSRAİLE
SATTI.>>https://yo...
1 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder