Maide suresindeki,44,45, ve 47.ci ayetler.
Bu ayetlerdeki hükmünün amm (genel) olduğunu bildirdikten sonra,
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44) ayetindeki “küfrün” İslam milletinden çıkartan bir küfür mü, yoksa İslam milletinden çıkartmayan bir küfür mü olduğu meselesini açıklamak gerekir.
Her kim Allah (c.c)’ın hükmünü yahudilerin yaptığı gibi değiştirirse, o kimse büyük küfür işlemiş ve kafir olmuştur. Bu konuda alimler arasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Fakat sapık bir fırka olan Havariç, bu ayetleri yanlış anlamış ve Allah (c.c)’ın hükmüne muhalefet ederek veya büyük günah işleyerek ölen kimselere kafir hükmünü vermişlerdir. Sahabeler ise bu sapık taifeye reddiye ol-mak üzere; onların ayetleri yanlış anladıklarını, bu ayetlerde kastedilen kimselerin Allah (c.c)’ın hükmünü yahudilerin yaptığı gibi değiştiren kimseler olduğunu ve İslam milletinden çıkartan büyük küfür işlediklerini; Allah (c.c)’ın hükmünü değiştirmeksizin, sırf nefsine uyduğu için belli bir meselede, Allah (c.c)’ın o mesele hakkında indirdiği hükmü uygulamayıp meseleyi değiştirerek değiştirdiği meseleye Allah (c.c)’ın indirdiği hükmü uygulayan kimsenin ise, bu yaptığını helal görmemesi şartıyla büyük küfür değil, İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlediğini söylemişlerdir.
Zamanımızda ise tagutların şeyhleri ve belamlar, sahabelerin Havaric’e yapmış oldukları bu reddiyeyi kendilerine delil almakta ve böylece Allah (c.c)’ın şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan tagutların büyük küfür işlemediklerini, İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlediklerini söylemektedirler. Bu mesele ileride daha geniş olarak açıklanacak. Fakat öncelikle Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin ne zaman büyük küfür işledikleri konusunu örneklerle açıklayalım.
1 - Allah (c.c)’ın indirdiğini reddederek Allah (c.c)’ın indirdiği dışında kanunlarla hükmetmeyi caiz gören hakim. Bu hakim Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar etmiş olduğu için kafirdir.
İbni Kudame şöyle dedi:
“Allah (c.c)’ın kesin olarak haram kıldığı icmayla sabit olan bir şeyi veya müslümanlar arasında haramlığı yaygınlaşan ve haramlığı konusunda hiçbir şüphe olmayan domuz eti, zina ve bunlar gibi haramların helal olduğuna her kim inanırsa işte o kimse kafir olur.” (El Mugni c: 12, s: 276 Darul Hicre baskısı)
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Kim beş vakit namazın, zekatın, ramazan orucunun ve beyti haccetmenin farz olduğuna inanmaz, Allah (c.c) ve rasulünün haram kıldığı fuhuş, zulüm, şirk, iftira gibi amelleri haram kılmazsa kafir ve mürted olur. Böyle bir kimse tevbeye çağırılır. Şayet tevbe etmezse bütün müslüman alimlere göre öldürülür ve iki şehadeti söylüyor olması ona bir fayda sağlamaz.” (Fetvalar)
2 - Allah (c.c) ve rasulünün hükmünü uygulamanın gerekli olmadığına inanan hakim. Bu hakim, Allah (c.c) ve rasulünün hükmünü gereksiz gördüğü için küfre girmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Herhangi bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz onu Allah’a ve Rasulune havale edin! Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman etmişseniz... İşte bu daha hayırlı ve sonuç itibarı ile de daha güzeldir.” (Nisa: 59)
Allah (c.c) bu ayette, teşri hakkını sadece Allah (c.c)’a vermek gerektiğini, iman şartına bağlamıştır. Bu sebeble her kim Allah ve rasulünün hükmünü uygulamanın gerekli olmadığını söylerse işte o, her ne kadar müslüman olduğunu söylese de iman etmiş değildir.
3 - Allah (c.c)’ın hükmünü reddetmediği halde Allah (c.c)’ın hükmünden başka hükümlerin de uygulayabileceğine inanan hakim. Bu hakim, her ne kadar Allah (c.c)’ın hükmünü inkar etmese de Allah (c.c)’tan başkasının hükmünün uygulanabileceğini söylemekle Allah (c.c)’ın hükmünün yetersiz olduğunu söylemiş, onu küçümsemiş ve dolayısıyla küfre girmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Andolsun biz, açıklayıcı ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola yöneltip iletir. Onlar derler ki: “Allah’a ve rasulüne iman ettik ve itaat ettik.” Sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler. Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir. Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler. Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah’ın ve elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir. Aralarında hükmetmesi için, Allaha ve elçisine çağrıldıkları zaman mümin olanların sözü: “İşittik ve itaat ettik” demektir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır! Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa... İşte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır!” (Nur: 46-52)
Bu ayete göre her kim, Allah (c.c)’a ve rasulüne iman ettiğini ve hatta itaat ettiğini söyler, buna rağmen Allah (c.c) ve rasulünün hükmünden yüz çevirir ve uygulamazsa işte bu kimse, Allah (c.c) ve rasulünün hükmünü inkar etmese bile, ameliyle beğenmediği için küfre girmiştir.
4 - Allah (c.c)’ın hükmünün bu zamanda uygulanamayacağını söyleyen hakim. Bu hakim de Allah (c.c)’ın hükümlerinin her zaman ve mekana hitap edemeyecek kadar basit, yetersiz ve eksik olduğunu söyleyerek küfre girmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İhtilaf ettiğiniz her konuda hüküm verecek olan Allah’tır.” (Şura: 10)
“Rasul size ne verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da sakın! Allah’tan korkun! Şüphesiz ki Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Haşr: 7)
“O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez.” (Kehf: 26)
Allah (c.c) bu ayetlerde hükümlerine tabi olunmasını belli bir zamana has kılmamış, her zamanda sadece kendisinin ve rasulünün hükmüne uyulması gerektiğini söylemiş ve hükmünde hiçbir zaman ortak kabul etmediğini haber vermiştir. Bu sebeble her kim Allah ve rasulünün hükümlerini belli bir zamanla sınırlandırır ve başka zamanlar için uygun olmadığını söylerse Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur.
5 - Allah (c.c)’ın hükmü uygulandığında müslümanların gerileyeceğini söyleyen hakim. Bu da bir önceki hakim gibi küfürdedir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Allah, Kitabı ve mizanı hak ile indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet saati pek yakındır.” (Şura: 17)
“Sonra seni de emir konusunda bir şeriat üzere kıldık. Sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma! Çünkü onlar, Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi senden savamazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.” (Casiye: 18-19)
“Ey iman edenler! Allah’ın rasulünün huzurunda öne geçmeyin ve Allah’tan sakının! Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.” (Hucurat: 1)
Bu ayetlere göre Allah (c.c), İslam’ı uyulması gereken bir din ve onun hükümlerini de uyulması gereken bir şeriat kılmış, hiçbir şeriat ve dinin bundan öne geçirilmemesini emretmiştir. Zira Allah (c.c)’ın dini ve şeriati müslümanların refahı, mutluluğu ve gelişmesi için uyulması gereken tek din ve şeriattır. Asıl bundan başka din ve şeriatlere uyulduğunda insanların mutluluğu, refahı ve gelişmesi bozulur. Bu sebeble her kim, Allah (c.c)’ın din ve şeriati uygulandığında müslümanların gerileyeceğini söylerse işte o kimse, Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur.
6 - Dinin, Allah (c.c) ile kul arasında olduğunu, siyasete karışmadığını, sadece camilerde kalması gerektiğini, siyasi, iktisadi ve kulların birbirleri arasındaki diğer dünyevi ilişkilerde uygulanacak kanunların dini kanunlar olmaması gerektiğini söyleyen hakim. Bu hakim, Allah’ın hükümlerini beğenmediği için küfre girmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İşte böylece, biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik.” (Ra’d: 37)
“Hüküm, yalnız Allah’a aittir. Ona tevekkül ettim. Tevekkül edenler yalnız O’na tevekkül etsin.” (Yusuf: 67)
“Haberiniz olsun; hüküm yalnız O’nundur. Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır.” (En’am: 62)
“Hayır, emrin tümü Allah’ındır.” (Ra’d: 31)
“Rasulü, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın! Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya acı bir azabın gelmesinden sakınsınlar.” (Nur: 63)
“Allah onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir. O, Allah’tır. Kendisinden başka ibadete layık ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas: 69-70)
Allah (c.c) bu ayetlerde hükmün sadece kendisine ait olduğunu, belli bir mekan, ve olaylara has kılınmadığını bildirmektedir. Allah (c.c)’ın hükmü her mekan ve olaylar için geçerlidir. Bu sebeble her kim Allah (c.c)’ın hükümlerini belli bir mekan ve olaylarla sınırlandırırsa Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur.
7 - İslam dininin hırsıza verdiği el kesme cezasının, zinakar evliye verdiği recm (taşlanarak öldürülme) cezasının ve bunlar gibi daha başka suçlara koyduğu cezaların zamanımıza uygun olmadığını söyleyen hakim. Bu hakim, Allah (c.c)’ın böyle suçlar için bildiği hükümlerin zulüm hükümler olduğunu, kendisinin bildirdiği hükmün ise adil olduğunu, dolayısıyla kendisinin Allah (c.c)’tan daha şefkatli ve merhametli olduğunu söylemiş ve böylece küfre girmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Allah ve rasulü bir konuda hüküm verdiğinde inanmış erkek ve kadınların artık işlerinde başka yolu seçme hakları yoktur. Her kim Allah’a ve rasulüne başkaldırırsa apaçık bir şekilde sapmış olur.” (Ahzab: 36)
“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında ihtilaf ettikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçme hakları yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir.” (Kasas: 68)
Allah (c.c), kulları arasında olabilecek olaylar hakkında hükümlerini bildirmiştir. Rasulullah (s.a.s) da bu hükümleri açıklamıştır. Allah (c.c) ve rasulü bir konuda hüküm bildirdikten sonra artık hiç kimsenin başka bir hükmü seçme hakkı yoktur. Bu sebeble her kim Allah (c.c) ve rasulü bir konuda hüküm bildirdikten sonra başka hükümleri seçer ve Allah (c.c) ve rasulünün hükümlerinin adil olmadığını söylerse, Allah (c.c)’ın kulları için seçip beğendiğini beğenmemiş ve dolayısıyla kafir olmuş olur.
8 - Teşri (kanun koyma) hakkının kendisinde olduğunu iddia ederek bu hakkı kendinde gören ve böylece insanlar için Allah (c.c)’tan başka kanunlar koyan hakim. Bu hakim, Allah (c.c) dışında kanun koymaya kalkıştığı için Allah (c.c)’ın hak, yetki ve sıfatını kendisinde görerek Allah (c.c)’ın hakkına tecavüz etmiş ve kendisini ilah ilan etmiştir. İşte böyle yaptığı için hem tagut hem de kafir olmuştur.
Kuran’da, hüküm verme hakkının sadece Allah (c.c)’a ait olduğunu bildiren bir çok ayet vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
a) - Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Hüküm vermek Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na ibadet etmenizi emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf: 40)
“Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur. Şüphesiz ki Allah Semi’dir, Alim’dir.” (Bakara: 256)
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler. Oysa tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından münezzehtir.” (Tevbe: 31)
Allah (c.c) bu ayetlerde hüküm verme hakkını, ibadet tevhidine bağlamıştır. Buna göre Allah (c.c)’ın hükmünü kabul etmek ve sadece O’nun hükmüne teslim olmak O’na hüküm konusunda ibadet etmektir. Tıpkı namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve bunlara benzer ibadetleri yapmak gibi....
b) - Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Yaratma da emir de O’nun hakkıdır. Alemlerin rabbi olan Allah yücedir.” (A’raf: 54)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçme hakları yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir.” (Kasas: 68)
Allah (c.c) bu ayetlerde hüküm verme hakkını Rububiyyet tevhidine bağlamıştır. Buna göre Allah (c.c)’ın hükmünü kabul etmek ve sadece O’nun hükmüne teslim olmak O’nun rabliğini kabul etmek demektir. Tıpkı yaratıcı, rızık verici, öldüren, dirilten olduğunu kabul edip bu konularda O’na teslim olmak gibi...
c) - Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Size kitabı tafsilatlı olarak indirmişken, Allah’tan başka bir hakem mi kabul edeyim?” (En’am: 114)
“Bu, Allah’ın hükmüdür, sizin aranızda hükmeder. Allah Alim’dir, Hakim’dir.” (Mümtahine: 10)
“Allah, aramızda hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (A’raf: 87)
“Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret! O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.” (Yunus: 109)
“O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır” (Yusuf: 80)
“Sen, hakimlerin hakimisin.” (Hud: 45)
“Allah hükmeder; O’nun hükmünü iptal edecek yoktur. Ve O, hesabı çabuk görendir.” (Ra’d: 41)
“Hüküm yalnız Allah’ındır. O, doğru haberi verir ve O, (hak ile batılı) ayırd edenlerin en hayırlısıdır.” (En’am: 57)
Allah (c.c)’ın kendisine has isim ve sıfatları vardır. Buna göre, Allah (c.c)’ın hükmünü kabul etmek ve sadece O'nun hükümlerine teslim olmak, O’nun isim ve sıfatlarını kabul etmek demektir. Alim, Hakim, Hakem, Hakimlerin en hayırlısı, Hakimlerin hakimi, hükmü çabuk gören, ayırt edenlerin en hayırlısı olduğunu kabul etmek gibi...
9 - Allah (c.c)’ın şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunlarla hükmeden hakim. Bu hakim, bütün alimlere göre İslam milletinden çıkartan büyük küfür işlemiştir. Zira hüküm koyma ve teşri hakkı sadece Allah (c.c)’a ait olan bir özelliktir. Bu özelliği her kim kendinde görürse kendisini ilah ilan etmiş, her ne kadar “ben ilahım” demese bile, küfre girmiştir.
Allah (c.c)’ın hükümlerini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan hakimin küfre girmesinin üç sebebi vardır ve bu sebeblerin her birisi bu hakimin küfre girmesi için yeterlidir. Bu sebebler şunlardır:
Birincisi: Beşeri kanunlarla hüküm veren bir hakim, Allah (c.c)’ın hükümlerini terketmiştir. Allah (c.c)’ın hükümlerini terkeden ve uygulamayan kimse ise kafir olur.
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44) ayetinin nüzul sebebinden, Allah (c.c)’ın hükmünü terkeden ve uygulamayan kimsenin kafir olduğu anlaşılmaktadır. Tıpkı yahudilerin yaptığı gibi... Bu ayete göre; her kim Allah (c.c)’ın hükmüyle hükmetmezse, velev ki başka hükümlerle de hükmetmesin, kafir olur.
İkincisi: Allah (c.c)’ın şeriatine muhalif bir hüküm icat etmiştir. Buna göre her kim Allah (c.c)’ın hükümlerine muhalif hükümler icad eder, onları insanlara uygular ve insanları onlara uymaya zorlarsa, kafir olur.
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?” (Şura: 21)
Bu ayete göre; her kim Allah (c.c)’ın izin vermediği bir konuda insanlar için teşri (kanun) koyarsa, işte o kimse kendisini rububiyyette Allah (c.c)’a ortak koşmuş olur. Her kim de bu kimseye teşri (kanun koyma) hakkını verir ve itaat ederse, o kimseyi Allah (c.c)’a eş koşmuş ve Allah (c.c)’tan başka rab edinmiş olur.
İbni Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Bu kimseler Allah (c.c)’ın şeriatine değil, cin ve insan şeytanların şeriatine uyuyorlar. Böylece bu insan ve cin şeytanlarının onlara haram kıldığı bahira, saibe, vasile ve ham’ın haram ve onlara helal kıldıkları ölü eti, kan, kumar ve bunlar gibi cahiliyede uydurdukları batıl sapıklıkların ise helal olduğu konusunda onlara itaat ederler. Senin dininin hükümlerine ise asla tabi olmazlar.” (İbni Kesir tefsiri c: 4 s: 111)
İbni Teymiye bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bu ayete göre her kim delili olmaksızın kendisini Allah’a yaklaştırması için bir amel uydurur veya Allah’ın şeriatine bakmaksızın bir ameli eli veya diliyle farz kılarsa, işte o kimse Allah’ın izin vermediği bir şeriat uydurmuş olur. Her kim de bu konuda ona tabi olursa onu Allah’a eş koşmuş olur.” (İktidau Sırati Mustakim s: 267 Medeni baskısı...)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez.” (Kehf: 26)
Bu ayete göre her kim Allah (c.c)’ın izni dışında insanlara bir kanun koyarsa işte o kimse, kendisini Allah (c.c)’a eş koşmuş olur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“(Haram aylarının) yerlerini değiştirmek ancak inkarda bir artıştır. Bununla kafirler şaşırtılıp, saptırılır. Allah’ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine “çekici ve süslü” gösterilmiştir. Allah, inkarcı bir topluluğa hidayet vermez.” (Tevbe: 37)
Haram ayların yerlerini değiştirmek, Allah (c.c)’ın izin vermediği yeni bir teşri koymaktır. Allah (c.c) bu yeni teşriye küfür ismini vermiştir. Bu ayete göre Allah (c.c)’ın şeriatine muhalif teşri yapan bir kimse kafir olur.
İbni Hazm Tevbe: 37 ayetini zikrettikten sonra şöyle dedi:
“Kur’an’ın indiği arapça dilinin gereği olarak, bir şeyin fazlası, o şeyin cinsinden olması gerekir. Bu (yani; ayetteki: “(Haram aylarının) yerlerini değiştirmek ancak inkarda bir artıştır” lafzı) ise haram ayların yerlerini değiştirmenin küfür olduğunu göstermektedir. Haram ayların yerlerini değiştirmek bir ameldir ve bu amel Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal kılmaktır. Bu sebeble her kim Allah (c.c)’ın haram kıldığını bildiği bir meseleyi helal kılarsa, yaptığı bu fiille kafir olur.” (El-Fasl İbni Hazm c. 3 s: 245)
İbni Hazm’ın sözünden; büyük küfre girmenin sadece inançla değil, amelle de olabileceği anlaşılmaktadır. İşte bu sebeble, bir şeyi Allah (c.c)’ın haram kıldığını bildiği halde helal kılan kişi kafir olur. Bu kimsenin, o fiilin haram olduğuna inanması, onun küfrüne engel değildir.
İmam Şatıbi’nin bu konuyla ilgili çok sözü vardır. Onlardan bazısı:
İmam Şatibi bidat ehli hakkında konuştuktan ve:
“Ey iman edenler! Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın! Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.” (Maide: 87) ayetini zikrettikten sonra bu ayetin nüzul sebebini de zikretti ve sonra bazı sahabelerin; evlenmeyi ve et yemeyi terketmekle ilgili düşüncelerini zikretti. Sonra da şöyle dedi:
“Bu mevzuyla ilgili şu meseleler vardır:
1) - Helali haram kılmak bir kaç şekilde olabilir.
a) - Gerçek Manada Haram Kılmak: Bu haram kılma ameli kafirlerde olur. bahira, saibe, vasile, ham’ı haram kılmaları gibi.. Bunlar dışında, kendi görüşlerine uyarak haram kıldıkları meseleler de buna girer.
Allah (c.c)’ın şu sözü de bu konu ile alakalıdır:
“Diliniz yalana alıştığı için: “Bu haram, bu helal demeyin. Zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.” (Nahl: 116)
İslam’a bağlı olan kişilerin kendi görüşleriyle yaptıkları bunlara benzer haram kılma fiilleri de bu bölüme girer....” (Şatıbi sonra diğer meseleleri zikretti.) (El’itisam c. 1 s: 328)
İmam Şatibi bu sözleriyle, cahiliye ehlinin kendi arzularına göre helal olan bazı şeyleri haram kılması ile insanın zühd için bazı şeyleri terketmesinin arasını ayırmak iste-miştir. Yani; kafirlerin, Allah (c.c)’ın helal kıldığı şeyleri kendi görüşleriyle haram kılmaları veya İslam’a nispet edilen bazı kimselerin sırf kendi görüşlerine dayanarak Allah (c.c)’ın kesin helal kıldığı meseleleri haram kılmalarıyla, dünyevi bazı amelleri zühd (takva) sebebiyle terketmenin arasını ayırmıştır. Bu amellerden birincisi apaçık bir küfürdür, ikincisi ise küfür değildir.
Zamanımızda İslam şeriatinin yerini alan beşeri kanunların birinci bölüme girdiğinde hiçbir akıl sahibi şüphe etmez.
İmam Şatıbi bir başka yerde şöyle dedi:
“Bidatlere bakıldığında, mertebelerinin değişik olduğu görülür. Bidatlerin bazıları apaçık küfürdür.
“Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah’a pay ayırıp zanlarınca: “Bu Allah’a, bu da ortak koştuklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortak koştukları için ayrılan Allah’a geçmiyor, fakat Allah için ayrılan ortak koştuklarına geçiyor! Ne kötü hüküm veriyorlar!” (En’am: 136)
“Bir de dediler ki: “Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da buna ortaktırlar.” Allah, (bu) uydurduklarının cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir.” (En’am: 139)
“Allah bahira, saibe, vasile, ham diye birşey kılmamıştır. Fakat kafirler yalan yere Allah’a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.” (Maide: 103)
Allah (c.c)’ın: bu ayetlerde zikrettiği cahili bidatler, açık birer küfürdür. Yine münafıkların kendi nefis ve mallarını korumak amacıyla uydurdukları küfürler de böyledir. Bunlara benzer her amel, apaçık küfür olan amellerdir ve bunların açık bir küfür olduğunda asla şüphe edilmez.” (El-İtisam c: 2 s: 37)
İmam Şatıbi’nin “bunlara benzer” sözüne, şüphesiz zamanımızda uygulanan beşeri kanunlar da girer. Çünkü bu kanunlar, cahiliyide uydurulan kanunlar gibi Allah (c.c)’ın izni olmaksızın uydurulan yeni birer kanundur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler. Oysa tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından münezzehtir.” (Tevbe: 31)
Adiyy b. Hatem (r.a) boynunda gümüşten bir hac takılı olduğu halde Rasulullah (s.a.s)’ın yanına girdi. Rasulullah (s.a.s) o esnada Tevbe: 31 ayetini okuyordu. Adiyy (r.a) bu ayeti duyunca Rasulullah (s.a.s)’a şöyle dedi:
“Onlar haham ve papazlarına tapmıyorlardı.” Rasulullah (s.a.s) ona şöyle dedi:
“Bu doğru değil, onlar onlara tapıyorlardı. Zira onlar haramı helal, helali haram yaptıklarında onlara tabi oldular. İşte onlara ibadet etmek böyledir!” (Ahmed Müsnedinde, İbni Cerir, İbni Teymiye hasen dedi.)
Rasulullah (s.a.s) bu hadiste ibadeti, teşride (helal ve haram yapma konusunda) itaat ve tabi olmak olarak açıklamıştır.
İbni Kesir şöyle dedi:
“Suddi bu ayet hakkında şöyle dedi: “Allah (c.c)’ın kitabını arkalarına atarak adamların görüşlerini aldılar. Onun için Allah (c.c) şöyle buyurdu:
“Oysa Allah, onları bir ilaha tapmaya davet etmiştir.” Yani; sadece “Allah (c.c)’ın haram kıldığı haram, helal kıldığı helaldir” hükmüne tabi olunur ve bu konudaki hükmü uygulanır. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O ortak koştuklarından münezzehtir.” (İbni Kesir Tefsiri)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Ey Kitab ehli! Yalnız Allah'a kulluk etmemiz, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allahı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere sizinle bizim aramızdaki müşterek bir söze gelin! Eğer yüz çevirirlerse “bizim müslüman olduğumuza şahit olun”, deyin!” (Ali İmran: 64)
Kurtubi, Ali İmran: 64 ayetinin tefsirinde şöyle dedi:
“Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere...” Bu ayet; “Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapma konusunda birbirimize tabi olmayalım” demektir. Bu ayetin manası,
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler...” ayetinin manası gibidir. Bu ayet ise; Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapan kimselere tabi olanlar, o kimseleri Rab seviyesine çıkardılar” manasındadır.” (Kurtubi Tefsiri)
Bu ayetlerin hepsine göre; her kim Allah (c.c)’ın izin vermediği bir meselede insanlar için bir hüküm verirse, kendisini Allah (c.c)’a eş koşmuş ve Allah (c.c)’tan başka rab ilan etmiş demektir. Her kim de bu kimseye itaat eder ve ona tabi olursa, onu Allah (c.c)’a şirk koşmuş ve itaat ettiği kişiyi rab edinmiş olur.
Üçüncüsü: Allah (c.c)’ın şeriatine muhalif bir şeriatle (bir kanunla) hükmetmiştir. Buna göre her kim, Allah (c.c)’ın hükmünü bir kenara bırakır ve başka kanunlarla hükmederse, kafir olur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyenleri (hayvanları) yemeyin! Çünkü o bir fısktır. Muhakkak ki şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder. Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz.” (En’am: 121)
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emir olunmuşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa: 60)
İslam geldiği zamandaki müşrikler, hayatlarını Allah (c.c)’ın şeriatine göre değil, cahili adetlere ve tagutlarının hükümlerine göre düzenliyorlardı. Kitab ehli olan yahudi ve hristiyanlar ise din adamlarının ve hakimlerinin heva ve heveslerinden uydurduklarına uyar ve bu kimselerin belirlediği hükümleri hayatlarında uygularlardı. Zaten Maide: 44 ayeti de yahudiler hakkında inmiştir. Zira bu Kur’an ayetleri, müslümanlar da kitab ehli ve müşrikler gibi yapmasınlar diye onları uyarmak için iniyordu. Bu sebeble müslümanlardan hiçbir kimse ne Mekke’de ne de Medine’de, İslam şeriatinden başka bir şeriate asla muhakeme olmamıştır. İslam şeriati dışındaki kanunlara muhakeme olanlar, ancak münafık olan kimselerdir. Çünkü taguta muhakeme olma isteği münafıkların en önemli özelliğidir. İşte bu sebeble münafıkları ortaya çıkarmak için bu ayetler inmiştir.
Müslamanlar şunu çok iyi bilmekteydiler: Müslüman olabilmek ve tevhidi sağlayabilmek için sadece Allah (c.c)’ın kanunlarına bağlanmak ve sadece O’nun kanunlarına muhakeme olmak gerekir. İşte bu sebebledir ki eski alimler, la ilahe illallah’ı açıklarken bu meseleye de değiniyorlardı. Bütün İslam taifeleri, sapık olanları dahil, hüküm verenin ve hükmüne muhakeme olunması gerekenin sadece Allah (c.c) olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
Aynı şekilde İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan kişinin büyük küfür işleyerek islam milletinden çıktığı konusunda alimler icma etmişlerdir. Alimlerin bu konuda icma ettiklerini İbni Teymiye, İbni Kayyım ve İbni Kesir söylemiştir.
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Bir kimse, haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal yaparsa veya helal olduğunda icma olan bir şeyi haram yaparsa veya icmayla sabit olan Allah (c.c)’ın şeriatini değiştirirse bu kişi alimlerin ittifakıyla kafirdir.” (Fetvalar c: 3 s: 267)
İbni Teymiye bir başka yerde şöyle demiştir:
“Allah (c.c)’ın rasulleriyle gönderdiği emir ve yasakları iptal eden kişi, müslümanların, yahudilerin ve hristiyanların ittifakıyla kafirdir.” (Fetvalar c: 8 s: 106)
İbni Kayyım şöyle diyor:
“İslam dininin önceki bütün dinleri neshettiği Kur’an ve alimlerin icmasıyla sabittir. Buna göre her kim Kur’an’a bağlanmayıp Tevrat ve İncil’e bağlanırsa, kafir olur. Zira Allah (c.c), sadece İslam şeriatine uyulmasını farz kılmıştır. Bu nedenle sadece İslam şeriatinin haram kıldığı haram, farz kıldığı farzdır.” (Ahkamu Ehlizzimme c: 1 s: 259)
İbni Kesir (r.a):
“Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?” (Maide: 50) ayetinin tefsirinde şöyle dedi:
“Allah (c.c), her hayrı kapsayıcı ve her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz çevirip bunun yerine cahiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalalet ve sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da çeşitli dinlerin karışımı ve beşeri görüşlerden meydana gelen Cengiz Han’ın vazettiği Yesak gibi İslam dışı hükümlere yönelenin imanını kabul etmiyor.
Yesak; Cengiz Han’ın Kuran, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu kanunları ihtiva eden bir kitaptır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocukları (İslam’a girdikleri halde) bu kitabı bir anayasa kitabı olarak gördüler. Allah (c.c)’ın kitabı ve Rasulullah’ın sünnetini bir kenara atarak bu kitabtaki hükümlerle Tatarlara hükmetmeye başladılar. İşte böyle davranan kimseler kafirdir. Bunlarla, büyük küçük her meselede yalnız Allah (c.c)’ın hükmüne dönünceye kadar savaşmak farzdır.” (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 67)
İbni Kesir (r.a) devamla şöyle dedi:
“Bu yapılanların hepsi Allah (c.c)’ın nebilerine indirdiği şeriate muhaliftir. Kim nebilerin sonuncusu Muhammed (a.s)’e inen şeriati terkederek daha önceki nebilere inen mensuh olmuş şeriatlere muhakeme olursa, Allah (c.c)’ın bildirdiği gibi kafir olur. Durum böyleyken Yesak’a (Cengiz Han’ın koyduğu kanunlara) muhakeme olup onu Allah (c.c)’ın şeriatinden önde tutan kişinin hükmü nasıl olur acaba? Her kim böyle yaparsa bütün müslümanların icmasıyla kafirdir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanan bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Maide: 50)
“Hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde hiçbir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65) (İbni Kesir Tefsiri)
İbni Kesir (r.a)’in, neshedilmiş şeriatlere muhakeme olan kişiye nasıl da küfür hükmü verdiğine dikkatle bak!
Zamanımızda İslam şeriatinin yerine tatbik edilen beşeri kanunlar, neshedilmiş şeriatlerden daha tehlikeli ve bu kanunlara muhakeme olmak, daha büyük küfürdür.
İbni Kesir şöyle dedi:
“Her kim mensuh olan şeriatlere muhakeme olur, nebilerin sonuncusu Muhammed (s.a.s)’e inen şeriate muhakeme olmazsa, muhakkak kafir olur. Durum böyleyken acaba İslam şeriatini terkederek yesağa muhakeme olan, yesağın kanunlarını İslam kanunlarından daha önde tutan kişinin durumu nasıl olur acaba? Bilinsin ki, böyle yapan kimse müslümanların icmaıyla kafirdir.” (Elbidaye vennihaye c. 13 s. 119)
Şöyle bir soru sorulabilir:
İbni Teymiye, İbni Kayyım ve İbni Kesir; Allah (c.c)’ın şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan hakimin İslam milletinden çıkaran büyük küfür işlediği konusunda alimlerin ittifak ettiğini söylemişlerdir. Acaba bu konuda, bu alimlerden önce yaşayan alimlerin hiç görüşleri yok mudur? Şayet yoksa, neden bu konuda görüş bildirmemişlerdir?”
Bunun cevabı şudur:
İslam tarihinde, İslam şeriatini bir kenara atarak yerine beşeri kanunları koyma ameli, tatarların zamanına kadar görülmüş bir şey değildir. Çünkü o zamana dek, ne kadar zalim olurlarsa olsunlar, hiçbir İslam hakimi Allah (c.c)’ın hükmünü değiştirmeye yanaşmamış ve zamanızda olduğu gibi Allah (c.c)’ın hükmüne muhalif kanunlar koyarak insanları bunlara uymaya zorlamamıştı. O günkü hakimlerden herhangi biri İslam’a muhalif bir hareket yapmak istediğinde, bunu ya gizlice veya tevil ederek yapardı. Bu nedenle, bu hakimlerin zamanında yaşayan alimler, Allah (c.c)’ın şeriatini bir kenara atarak yerine başka şeriatler koyan kimseler hakkında görüş bildirmemişlerdir. Fakat tatarlardan önce, zamanında şöyle bir hadiseye rastlanmıştır:(İmam Cüveyni Hicri 419 yılında doğmuş ve hicri 478 yılında vefat etmiştir. Maliki imamıdır. İmam’ul Harameyn olarak tanınır.)
İmam Cüveyni zamanında laik düşünceye sahip zındık-lar ortaya çıkınca İmam Cuveyni, bunun tehlikesini o zamanın hakimine derhal bildirdi. İmam Cuveyni, Abbasi bakanı olan Nizam’ul Melik’e şöyle bir mektub yazdı:
“Şehirlerin ve yerlerin haberlerini öğrendikten sonra, size dinin aleyhine ortaya çıkabilecek bir fitneyi haber veriyorum. Eğer bu fitneye karşı çıkılmazsa bu fitne, bütün müslümanların zararına olacak, tehlikesi çok daha büyüyecek ve onu yok etmek zorlaşacaktır.
Biliniz ki, bu fitne ve tehlikesi gerçekten büyüktür. Bu sebeble Allah (c.c)’ın, dinini korusunlar diye hükümdar kıldığı kimselerin bu fitneyi yok etmek için çalışmaları gerekir.
İslam diyarının bazı bölge ve şehirlerinde bir takım zındıklar ve muattılalar çıkmış, insanları, doğru yolu gösteren İslam şeriatini terke çağırmakta ve varlıklı kimselerden de destek almaktadır. Bu varlıklı ve üstün kimseler de onları müdafa etmekte ve yardımlarıyla desteklemektedir.
Netice öyle bir hale geldi ki, varlıklı olan bu kimseler dinle alay etmeyi ve İslam şeriatine laf atmayı eğlence haline getirdiler. Bunlar, kendilerini taklid eden kişileri de etkilediler. Müslüman halk arasında bu fitne, bu fitnenin doğal bir sonucu olarak da din hakkındaki şüpheler yayıl-maya ve bu dine laf atmalar çoğalmaya başladı.” (Elgıyasi İmamul Harameyn El cuveyni s. 381-382)
İmam Cuveyni bu sözleriyle kimi kastetmektedir acaba? Zındıkları mı, batınileri mi yoksa başkalarını mı? Bu konuyla ilgili olarak söylediği sözlere dikkatle bakılırsa, bu sözlerle batınileri kastetmediği, bilakis halka uygulanması gereken kanunların, İslam şeriatinden değil, beşer aklının ürünü olan ve hakimlerin koyduğu kanunlardan olması gerektiğini söyleyen kimseleri kastettiği anlaşılır.
İmam Cüveyni bir başka yerde onlar hakkında şöyle dedi:
“Her kim halka uygulanacak kanunların, akılların iyi gördüğü ve hakimlerin görüşünden alınabileceğini söylerse, o kimsenin İslam’ı reddetmiş ve İslam şeriatinin yok edilmesine yol açacak sözleri söylemiş olduğunu bil!
Şayet bu görüş doğru olsaydı, evli olmayan zinakarların recmedilmesinin, tehlikeli durumlarda şüphe edilen veya tehlikesinden korkulan kişinin öldürülmesinin, ya da aidatların artması sonucu zekat miktarının da artırılmasının caiz olduğu görülürdü.
Yine, İslami kaideler şayet akla göre konulsaydı, o zaman herkesin aklı şeriat olurdu. Böylece herkes aklına göre yasaklar koyar, heva ve heves vahyin yerini alır, zaman ve mekanın değişmesiyle kaideler de değişir ve şeriat için bir sabitlik ve yerleşebileceği bir zaman söz konusu olmazdı.” (El Gıyasi -İmamul Harameyn El Cuveyni s: 220-221)
İmam Cuveyni’nin bu sözleri, İslam şeriatini yürürlükten kaldırmak isteyenlere ve halka uygulanan kanunların insanların heva, heves ve düşüncelere dayanması gerektiğini söyleyenlere yazılan bir reddiyedir.
O zamanki alimler ve müslümanlar, bu tür fitnelerin tehlikesini çok iyi bildikleri için bu tür fitneleri ortaya atanlar, bu amellerinde başarıya ulaşamadılar ve İslam şeriati hakimiyetini sürdürdü.
Bu durum, tatarlar gelinceye kadar böyle devam etti. Tatarlar, müslüman olmalarına rağmen Cengiz Han’ın İslam’dan, hristiyanlıktan, yahudilikten ve kendi fikirlerinden uydurduğu ve yesak adını verdiği kanunları uygulamaya başlayınca o zamanki İslam alimleri, böyle yapan kimselerin hükmünü insanlara anlatmaya başladılar. Böylece müslümanları bu tehlikeden korudular ve tatarların yesağının etkisi çok çabuk yok oldu.
Müslümanların bu heybetli durumu, İslam düşmanı ve batının kuyrukları olan şimdiki sefih idareciler gelerek Osmanlı hilafetini kaldırıncaya kadar sürdü.Bu sefih idareciler (Allah onları yok etsin) İslam ümmetinin gafil, çocuklarının ise İslam konusunda cahil oldukları bir zamanda başa geçtiler ve hayırlı olanı alçak olanla değiştirdiler. Allah (c.c)’ın şeriatini bir kenara atarak onun yerine adi ve küfür olan beşeri kanunları uyguladılar. Tıpkı, müslüman ülkelere hakim oldukları zaman Tatarların, kralları Cengiz Han’ın “Yesak’ı”nı uyguladıkları gibi...
Makrizi şöyle dedi:
“Cengiz Han, Tatarların kralı Onkhan’ı yendikten sonra Doğu ülkerinde bir devlet kurdu ve bu devlet için kanunlar yaptı. Bu kanunları, “Yasa” veya “Yesak” ismini verdiği bir kitabta topladı. Daha sonra bu kanunları çelik levhalara işleterek onları kavminin uyacağı bir şeriat haline getirdi. Kavmi de bu kanunlara uydu. Cengiz Han, hiçbir dine bağlı değildi.” (El Makrizi, El Mevaid vel İ’tibar, ElHıtat c: 2 s: 120)
El Kal Kaşandi, Alaeddin El Cuveyni’den şöyle nakletti:
“Cengiz Han’ın ve kendisinden sonra çocuklarının bağlandığı din, Cengiz Han’ın koyduğu yesak kanunlarıdır. Yesak ise, Cengiz Han’ın kendi kafasından uydurduğu kanunlardır. Bu yesak içerisine bir takım hükümler ve cezalar koymuştu. Yesak içerisindeki hükümlerin çoğu İslam şeriatine muhalif idi. Ancak çok az bir kısmı Muhammed (a.s)’in şeriatine uygundu. Cengiz Han, koymuş olduğu bu kanunları, “Büyük Yasa” olarak isimlendirdi ve bu kanunları yazdırdı. Sonra da bu kanunlar kendisinden sonra gelecek olan nesillere miras olsun ve böylece her bir aile onları gerek kendileri öğrensin ve gerekse çocuklarına öğretsin diye, kendisine ait kasada saklanmasını emretti.” (Tarih Fatihil Alem Cihank Şay c: 1 s: 62- 63)
Şeyh Muhammed Hamid el Fıkki, “Fethul Mecid” adlı kitabının dip notunda Yesakla ilgili olarak şöyle demiştir:
“Yesak gibi hatta ondan daha şerli olan şey ise; kan, ırz ve mallar hakkında Allah (c.c)’ın Kitabında ve Rasulunün sünnetinde hükümler açıkken, kişinin, batılıların kanunlarını bu konularda kendisine kanun edinip, onlara muhakeme olmasıdır. Böyle yapan kimse şüphesiz kafirdir, mürteddir. Bu ameller üzerinde ısrar ettiği ve Allah (c.c)’ın indirdiği hükme dönmediği müddetçe onun müslüman olarak isimlendirilmesi, İslam’dan olduğu açık olan namaz, oruç, hac ve bunlar gibi amelleri yerine getirmesi kendisine hiçbir fayda sağlamaz.” (Fethul Mecid dip notta)
Şeyh Muhammed b. İbrahim şöyle dedi:
“İnsanları uyarması için Muhammmed (a.s)’in kalbine Ruh’ul Emin’in apaçık arab dili ile indirdiği Kur’an’ı kerim ile beşer aklının ürünü olan kanunları hüküm konusunda aynı seviyeye yükseltmek ve ihtilaf olduğunda Kur’an ile değil de insan ürünü kanunlarla hükmetmek, apaçık büyük küfür olan amellerdendir....
5 - Bu küfür, büyük küfürlerin en büyüğü, en kapsamlısı, en açığıdır. Bu küfür, şeriate karşı en şiddetli ve ortaya en açık bir şekilde çıkmış olanıdır. Bu küfür, şeriatin hükümlerine şiddetli bir şekilde büyüklenen, Allah (c.c) ve rasulünün hükümlerine en zıd olan ve şer’i mahkemelere rakip olan mahkemeler kurmaktır. Sözde bu mahkemeler için, şer’i mahkemelerde olduğu gibi düzenli, teferruatlı, teşkilatlı ve zorunlu hükümler veren merciler oluşturulmuştur.
Şer’i mahkemelerin mercisi nasıl Kur’an ve sünnetse, beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin de mercileri vardır ve onların mercileri de; değişik ümmetlerin şeriatleri, Fransa, Amerika, İngiltere gibi değişik devletlerin anayasalarından derlenmiş kanunlar, bidatçilerin ve müslüman olmadıkları halde İslam’a nispet edilmiş sapık taifelerin mezheblerinden alınmış kural, ilke ve prensiplerdir.
Bu tür mahkemeleri İslam diyarında çokça görmekteyiz. İnsanların ihtilaflarını çözmek için kapıları açıktır. İnsanlar da saf saf onlara gitmektedirler. Bu mahkemeler, ihtilaflı olan insanlar arasında Kur’an ve sünnete muhalif beşer’i kanunlarla hükmederler ve verilen hükmü uygulamaları için onları zorlarlar. Acaba bu küfürden daha büyük bir küfür var mıdır?” La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah şehadetine zıt ve onu bozan bundan daha kötü bir amel var mıdır acaba?
Bu zikrettiğimiz meselelerin delillerinin ilim kitaplarında var olduğu bilinmektedir. Bunları tek tek zikretmeye kalkışırsak bu küçük risalemiz buna yetmez.
Ey akıllılar topluluğu! Ey zekiler cemaati! Ey uyanık olanlar! Size benzeyen (sizin gibi mahluk olan) veya siz-den daha düşük olan, hata işleyebilen, hatta hataları doğrularından daha çok olan, ancak yaptıkları doğrular Allah (c.c)’ın kitabı ve rasulünün sünnetinden alınan doğrular olan kişilerin, kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, kadınlarınız, çocuklarınız ve diğer haklarınız hakkında hüküm vermelerine nasıl izin verebiliyorsunuz?
Bu konularda kendi hükümlerini veriyor ve kendisinde hata bulunmayan, hiçbir yönden batılın kendisine yaklaşamadığı, Hakim ve Hamid tarafından indirilen Allah (c.c) ve rasulünün hükümlerini uygulamıyorlar? Halbuki insanlar, Allah (c.c)’ın hükümlerine boyun eğdiklerinde, kendilerini yaratanın hükmüne, O’na ibadet etmek için boyun eğmiş olurlar. İnsanlar nasıl ki Allah’a secde ediyor ve o konuda sadece O’na ibadet ediyorlar, O’ndan başkasına bu konuda secde etmiyorlarsa, aynı şekilde hüküm konusunda da sadece Hakim, Alim, Hamid, Rauf, ve Rahim olan Allah (c.c)’ın hükümlerine boyun eğmeleri gerekir.
Zalim, cahil, şüpheci, heva ve hevesine uyan, şüpheler içine düşen, kalplerine gaflet, sertlik ve karanlıklar hakim olan yaratılmışın hükümlerine hiçbir zaman boyun eğmemeleri gerekir.
Akıl sahibi kimseler, bu gibilerin hükümlerine boyun eğmez ve o hükümlere asla teslim olmazlar. Çünkü böyle yaptıkları zaman, onlara köle olmuş olurlar. Ayrıca, bu hükümlere boyun eğdiklerinde heva, heves ve şahsi arzulara göre yapılmış, yanlışlarla dolu kanunlara uymuş olurlar. Ayrıca böyle hükümlere boyun eğmek, Allah (c.c)’ın şu ayetindeki buyruğuna göre küfürdür:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafir olur.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder