Pazartesi, Ekim 15, 2007

KÜFÜR ve ŞİRK KISIMLARI-2....

KÜFÜR,İnkar Ve Hakkı Gizleme Küfrü
Bu küfür çeşidinde kişi hakkı bilip kalbiyle tasdik eder fakat lisanıyla yalanlayıp tasdik etmemiş gibi görünür.Mearic el Kabul kitabının yazarı şöyle dedi:“Doğruluğunu bildiği halde hakkı gizlemek, inkar ve gizleme küfrüdür.Allah (c.c)şöyle buyuruyor:“Kendileri de buna yakinen inandıkları halde zulüm ve kibirlerinden ötürü hakkı inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak.” (Neml: 14)

*“Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat’ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat’tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah’ın laneti böyle inkarcılaradır.” (Bakara: 89)“Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitapta ki rasulü) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler. Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma.” (Bakara: 146-147)
*
(Mearic’el Kabul c: 2 s: 19)İbn Kayyım dedi ki: “Allah (c.c) Firavun ve kavmi hakkında şöyle buyurdu:“Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde zulüm ve kibirlerinden dolayı hakkı inkar ettiler.” (Neml: 14)Allah (c.c), rasulüne şöyle buyurdu:“Aslında onlar seni yalanlamıyorlar. Fakat o zalimler, açıkça Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.” (En’am: 33)
*
Bu küfür çeşidi yalanlama küfrü olarak isimlendirilse de doğru olur. Çünkü burada dille yalanlama vardır.” (Medaric’us-Salikiyin c: 1 s: 337)
*
KÜFÜR,Hakta Şüphe Etme Küfrü
Allah (c.c)şöyle buyuruyor:“(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi: “Bunun hiç bir zaman yok olacağını sanmam. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki (orada) bundan daha hayırlı bir akibet bulurum. Karşılıklı konuştuğu arkadaşı ona hitaben dedi ki: “Sen, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, sonra da seni bir adam biçimine sokan Allah’ı mı inkar etmek istedin. Fakat O, benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.” (Kehf: 35-38)İbn Kayyım dedi ki:“Şüphe küfründe ise kişi, ne tam olarak bir şeyin doğruluğuna inanır ne de onu yalanlar. Sadece onda şüphe eder. Şayet şüphe içinde olan kişi, rasulün doğruluğunu bildiren ayetleri okumaktan, dinlemekten ve düşünmekten yüz çevirmezse, şüphesi ortadan kalkar. Bu ayetleri okuyan, dinleyen ve düşünen kişide şüphe kalmaz. Çünkü bunların doğruluğa delalet etmesi, güneşin gündüze delalet etmesi gibidir.” (Medaricu’s-Salikiyn c: 1, s: 338)
*
KÜFÜR
Cehalet küfrü iki çeşittir.
a) - Basit cehalet: Bazı fetret ehillerinde ve kendisine davet ulaşmayanlarda olduğu gibi, baştan olayı (hakkı) duymamak.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“İnkar edenleri uyarsan da uyarmasan da birdir onlar iman etmezler.” (Bakara: 6)
*
Bu ayeti kerimede Allah (c.c), risaletten ve hüccetin ikame edilmesinden önce kafirlikleri belli olan bir kavimden bahsediyor. Onlardan bir kısmı kendilerine hüccet ikame edildikten sonra iman etmiş, bazıları ise küfürde devam etmişlerdir.İbni Kayyım (r.a) şöyle diyor:“İslam; Allah (c.c)’ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah (c.c)’a ibadet etmek, Allah (c.c)’a, rasulune ve rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir.” (Tariku’l Hicreteyn s: 382)Risalet hücceti ikame edilmeden veya tebliğ ulaşmadan önce de küfür ve şirk işleyenin, müşrik ve kafir olarak isimlendirildiğine dair bir çok delil vardır. Daha önce bunların bir kısmını açıklamıştık.
*
b) - Koyu cehalet: Bu cehalet türü ise; kişinin bir şeye gerçekte olduğundan başka bir şekilde iman etmesidir. Mesela; başlangıçta İsa (a.s)’a iman edip daha sonra sapan, akideleri ve düşünceleri bozulan hristiyanları, onlara benzeyen fakat kendilerini İslama nisbet edip de tağutlara ve yıldızlara tapanları, vahdeti vucütçuları, hulul ve ittihad inancına sahip olanları, evliyalara şeyhlere tapanları ve bunlar gibi bozuk akidelere sahip olanları gösterebiliriz.İbn Teymiye (r.a) dedi ki:“Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:“Yahudiler gazaba uğramışlar hristiyanlar ise sapmışlardır.” Çünkü yahudiler hakkı, oğullarını bildikleri gibi biliyorlardı. Fakat hakka tabi olmamışlardı. Onların kibir ve hasetleri, hakkı görmemezlikten gelip düşmanlık etmelerine sebep oldu. Hristiyanlara gelince, onların içinde Allah (c.c)’a çok ibadet eden kişiler vardır. Ayrıca onların kalbi daha ince ve merhametlidir. Ruhbaniyyeti icad etmişlerdir. Fakat onlarda ilim yoktur. Bu yüzden sapmışlardır. Yahudiler hakkı bildikleri halde tabi olmazlar, hristiyanlar ise hakka tabi olmak istedikleri halde cehaletlerinden dolayı sapmışlardır. Cehaletlerinin yanında bunların sapmalarının diğer bir sebebi ise zanlarına ve hevalarına tabi olmalarıdır.
*
Bu sebeple, gerçekte ne yararlanılacak faydalı bir bilgiye ne de Allah (c.c)’a ibadet isteğine sahiptirler...” (El-İman’il Evsat risalesi s: 70-71)“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Ayetin bu bölümünün manası ise şöyledir. Eğer adaletli söze çağırdığınız o kimseler, bu sözden yüz çevirip küfrü seçerlerse ey mü’minler! Siz onlara şöyle deyin: “Kabul etmeyip yüz çevirdiğiniz Allah’ı tevhid etmeyi, ibadeti O’na has kılmayı, O’nun tek ilah olduğunu ve O’nun hiçbir ortağı olmadığını biz kabul ediyoruz, buna şahit olun.Yani biz, hem dilimizle hem de kalbimizle Allah (c.c)’a boyun eğerek ibadeti sadece O’na yapıyoruz ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmuyoruz.”
*
(Taberi Tefsiri)İmam Kurtubi bu ayet hakkında şöyle dedi:1 - Hasan b. Zeyd ve Süddi’ye göre ayetteki hitap Necran ahalisinedir. Katade, İbn Cüreyc ve başkalarına göre hitap Medine yahudilerinedir. Çünkü onlar din adamlarını itaat konusunda rab seviyesine çıkardılar. Başka alimlere göre ise bu hitap hem yahudilere, hem hristiyanlaradır. Rasulullah (s.a.s) Hırakl’e gönderdiği mektupta şöyle yazdırdı:“Bismillahirrahmanirrahim!Allah (c.c)’ın Rasulü Muhammed’den Rumun büyüğü Hırakl’e…Hidayete uyanlara selam olsun! Ben seni İslama çağırıyorum. Müslüman ol ki selamete eresin. Müslüman ol ki Allah (c.c) senin ecrini iki kat versin. Eğer İslamdan yüz çevirirsen günahınla beraber hıristiyan çiftçilerin günahı da senin boynunadır.“Ey Kitap ehli! Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, O’ na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allahı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere sizinle bizim aramızdaki müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun, deyin.” (Al-i İmran: 64)
*
(Müslim)2 - “Allah (c.c)’tan başka birbirimizi rab olarak benimsememek üzere...” Yani; herhangi birimize, helali haram, haramı helal yapma konusunda tabi olup itaat etmeyelim. Bu Allah (c.c)’nun şu sözüne benzemektedir:“Allah’ı bırakıp din adamlarını, rahiplerini....rab edindiler.” Yani; Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kılma konusunda onlara itaat ederek onları rab seviyesine çıkarttılar.3 - “Yüz çevirirlerse...” Yani; çağrılan şeylerden yüz çevirip kabul etmezlerse onlara “bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin” yani; biz müslümanız, İslam’ın hükümlerine boyun eğdik, Allah’ın bizim üzerimizdeki nimetlerini ve fazlını kabul ettik. O’ndan başka hiç bir şeyi; ne İsa’yı ne Uzeyr’i ne de melekleri rab edinmeyiz. Çünkü onların hepsi de bizim gibi Allahın yarattığı birer varlıktır.Yine Allahın helalini haram haramını helal kılan rahiplerin bu yaptığını reddederiz. Eğer bu konuda onlara itaat edersek onları Allah’tan başka rab edinmiş oluruz.”
*
(Kurtubi Tefsiri)İbni Kesir, aşağıdaki ayetin tefsirinde şöyle dedi:“Ey kitap ehli!... Müşterek olan söze gelin.” Ayetteki bu hitap; ehli kitap ve ona benzer kişileredir. Müşterek olan sözden kasıt; ikimizin de söylediği ve kabul ettiği adaletli sözdür. Sonra Allah (c.c) bu sözü açıklayarak şöyle buyuruyor:“Birbirimizi rab edinmemek üzere…” Yani; ne puta ne haça ne tağuta ne ateşe ne de herhangi bir şeye tapmayalım. İbadeti sadece tek olan ve ortağı olmayan Allah’a has kılalım. Bu; bütün rasullerin ilk çağırdığı şeydir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Muhakkak biz her ümmete Allaha ibadet edin, tağuttan kaçının demesi için bir rasul gönderdik.” (Nahl:36)
*
Cureyc dedi ki:“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Yani; Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda birbirimize itaat etmeyelim.”İkrime ise; birbirimize secde etmeyelim, dedi.“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Eğer bu adaletli sözü kabul etmeyip yüz çevirirlerse siz onlara, İslam üzerinde olduğunuzu ve Allah’ın hükümlerine uymaya devam ettiğinizi söyleyin.”(Sonra İbni Kesir, Hırakl’e gönderilen mektubla ilgili hadisi zikretti) (İbn Kesir Tefsiri)Şevkani bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Bu ayet; Mesih’i ve Uzeyr’i rab edinenlere bir azarlama, edindikleri bu ilahların kendileri gibi birer beşer olduğuna bir işaret ve aynı zamanda din konusunda, din adamlarını taklid ederek helal dediklerini helal, haram dediklerini haram kabul edenler için bir alçaltmadır. Çünkü böyle yapan kişi taklit ettiği kişiyi rab edinmiş demektir. Şu ayetin manası da buna benzer.“Allah’ı bırakıp, din adamlarını, rahiplerini...rab edindiler.” (Tevbe: 31)
*
(Sonra Hırakl’e gönderilen mektupla ilgili hadisi zikretmeye başladı.)” (Şevkani-Fethul Kadir Tefsiri)İşte bu ayeti kerimeyi ve müfessirlerin bu ayeti kerime hakkındaki sözlerini zikrettikten sonra anlaşılmaktadır ki bu ayeti kerime apaçık bir şekilde, şüpheye mahal bırakmadan, kulların canlarını ve mallarını koruyabilmeleri ve zahiren müslüman sayılabilmeleri için yapmaları gereken şeyleri anlatmaktadır. Ayete göre onlardan istenilen şey; yalnız Allah (c.c)’a ibadet etmek, Ona hiçbir şeyi ortak koşmamak ve Allah’tan başka ibadet edilen sahte ilahlardan, tağutlardan ve rablerden beri olup uzak durmak, sadece Allah (c.c)’ın hükümlerine muhakeme olmak ve hiç bir şeyi bu konuda Allah (c.c)’a denk tutmamaktır.Müfessirlerin bu ayeti tefsir ederken Rasulullah’ın Hırakl’e gönderdiği mektubu zikretmeleri, ayette istenilen şeyin; zahiren dünya ahkamını uygulamanın şart olduğuna ve kanla malı koruyan la ilahe illallah sözünün manasını açıklamasına apaçık bir delil olmasındandır. Şeriat, bir kavme, bir yerde; “Ey kitap ehli!… Müşterek olan söze gelin” diye emrediyor,
*
Başka bir yerde de bir kavme hitabederek; “insanlarla la ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” diyorsa ve her iki yerdeki insanlar da aynı ise bu gösteriyor ki; ayetin ve hadisin manası birbirine uygundur. Buna göre kişiye ancak, hem ayetten hem de hadisten istenilen şey yerine getirildiğinde zahiren müslüman hükmü verilir, can ve mal ancak o zaman korunur. İnsanların kalbinden geçenlerin durumu ise Allah (c.c)’a aittir.Ayetten ve hadisten istenilen ise; tevhide bağlanmak ve şirkin her çeşidini reddetmektir. Bu hem sözde hem amelde gerçekleşmelidir. Hem sözde hem de amelde şirki terkedip tevhide bağlanmak; itaat etmeyi, boyun eğmeyi, tabi olmayı, hüküm verme ve muhakeme olmayı sadece Allah (c.c)’a has kılmayı gerektirir.
*
Yani; yalnız Allah (c.c)’ın kanunlarına ve şeriatine tabi olup bağlanmak, sadece Allah (c.c)’ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kabul etmek, Allah (c.c)’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal yapanların ise tağut olduğunu kabul edip onları reddetmek, tekfir etmek ve onları tekfir etmeyenleri de tekfir etmek, bütün gücü bu tağutları ortadan kaldırmak için harcamak ve küçük büyük her konuda Allah (c.c)’ın hükmünü tatbik etmektir.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Hüküm vermek sadece Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil, yalnız O’na kulluk etmenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yusuf: 40)

KÜFÜR ve ŞİRK Kısımları-1

KÜFÜR,Hakta Şüphe Etme Küfrü
Allah (c.c)şöyle buyuruyor:“(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi: “Bunun hiç bir zaman yok olacağını sanmam. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki (orada) bundan daha hayırlı bir akibet bulurum. Karşılıklı konuştuğu arkadaşı ona hitaben dedi ki: “Sen, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, sonra da seni bir adam biçimine sokan Allah’ı mı inkar etmek istedin. Fakat O, benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.” (Kehf: 35-38)İbn Kayyım dedi ki:“Şüphe küfründe ise kişi, ne tam olarak bir şeyin doğruluğuna inanır ne de onu yalanlar. Sadece onda şüphe eder. Şayet şüphe içinde olan kişi, rasulün doğruluğunu bildiren ayetleri okumaktan, dinlemekten ve düşünmekten yüz çevirmezse, şüphesi ortadan kalkar. Bu ayetleri okuyan, dinleyen ve düşünen kişide şüphe kalmaz. Çünkü bunların doğruluğa delalet etmesi, güneşin gündüze delalet etmesi gibidir.” (Medaricu’s-Salikiyn c: 1, s: 338)

KÜFÜR,Cehalet Küfrü
Cehalet küfrü iki çeşittir.a) - Basit cehalet: Bazı fetret ehillerinde ve kendisine davet ulaşmayanlarda olduğu gibi, baştan olayı (hakkı) duymamak.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“İnkar edenleri uyarsan da uyarmasan da birdir onlar iman etmezler.” (Bakara: 6)Bu ayeti kerimede Allah (c.c), risaletten ve hüccetin ikame edilmesinden önce kafirlikleri belli olan bir kavimden bahsediyor. Onlardan bir kısmı kendilerine hüccet ikame edildikten sonra iman etmiş, bazıları ise küfürde devam etmişlerdir.İbni Kayyım (r.a) şöyle diyor:“İslam; Allah (c.c)’ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah (c.c)’a ibadet etmek, Allah (c.c)’a, rasulune ve rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir.” (Tariku’l Hicreteyn s: 382)Risalet hücceti ikame edilmeden veya tebliğ ulaşmadan önce de küfür ve şirk işleyenin, müşrik ve kafir olarak isimlendirildiğine dair bir çok delil vardır. Daha önce bunların bir kısmını açıklamıştık.b) - Koyu cehalet: Bu cehalet türü ise; kişinin bir şeye gerçekte olduğundan başka bir şekilde iman etmesidir. Mesela; başlangıçta İsa (a.s)’a iman edip daha sonra sapan, akideleri ve düşünceleri bozulan hristiyanları, onlara benzeyen fakat kendilerini İslama nisbet edip de tağutlara ve yıldızlara tapanları, vahdeti vucütçuları, hulul ve ittihad inancına sahip olanları, evliyalara şeyhlere tapanları ve bunlar gibi bozuk akidelere sahip olanları gösterebiliriz.İbn Teymiye (r.a) dedi ki:“Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:“Yahudiler gazaba uğramışlar hristiyanlar ise sapmışlardır.” Çünkü yahudiler hakkı, oğullarını bildikleri gibi biliyorlardı. Fakat hakka tabi olmamışlardı. Onların kibir ve hasetleri, hakkı görmemezlikten gelip düşmanlık etmelerine sebep oldu. Hristiyanlara gelince, onların içinde Allah (c.c)’a çok ibadet eden kişiler vardır. Ayrıca onların kalbi daha ince ve merhametlidir. Ruhbaniyyeti icad etmişlerdir. Fakat onlarda ilim yoktur. Bu yüzden sapmışlardır. Yahudiler hakkı bildikleri halde tabi olmazlar, hristiyanlar ise hakka tabi olmak istedikleri halde cehaletlerinden dolayı sapmışlardır. Cehaletlerinin yanında bunların sapmalarının diğer bir sebebi ise zanlarına ve hevalarına tabi olmalarıdır. Bu sebeple, gerçekte ne yararlanılacak faydalı bir bilgiye ne de Allah (c.c)’a ibadet isteğine sahiptirler...” (El-İman’il Evsat risalesi s: 70-71) .

KÜFÜR,Yüz Çevirme Küfrü
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları biz şüphesiz yerli yerince ve belli bir süre için yarattık. İnkar edenler uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.” (Ahkaf: 3)İbni Kayyım dedi ki:“Yüz çevirme küfrüne gelince; kişi, kulağı ve kalbiyle rasulü ne tasdik eder ne de yalanlar. Ne dost edinir ne de düşman. Hiç bir zaman ona gelen şeye kulak vermez. Tıpkı Beni Abd Yaleyl’den birinin Rasulullah (s.a.s)’a dediği gibi:“Vallahi sana bir tek kelime bile söylemeyeceğim. Eğer sen doğru söylüyorsan, sen benim gözümde sana cevap veremeyeceğim kadar yücesin. Eğer yalancı isen seninle konuşulmayacak kadar aşağılık birisin.” (Medaricu’s-Salikiyn c: 1, s: 338) .

KÜFÜR,Nifak Küfrü
Bu küfür türü, kişinin kalbiyle inanmadığı halde zahirde diliyle tasdik ettiğini söylemesi, diliyle ve hareketleriyle hakka bağlanmış gibi görünmesidir.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“İnsanlardan bazıları, inanmadıkları halde “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler. Onlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar da bunun farkında değillerdir.” (Bakara: 8-9)“Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan çizdiler. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür. Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkar etmelerindendir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.” (Munafikun: 2-3)

KÜFÜR,İnad Ve Kibirlenme Küfrü
Bu; kişinin hakkı bilip kalben doğruluğuna inandığı, dili ve kalbiyle doğruladığı halde hakka boyun eğmekten, onu uygulamaktan, kalbi ve uzuvlarıyla ona teslim olmaktan kaçınmasıdır.Mearic el Kabul kitabının yazarı şöyle diyor:“Kalbiyle doğruluğunu bilip diliyle itiraf ettiği halde kalp ve uzuvlar bunu pratikte amellerle desteklemezse bu inad ve kibirlenme küfrü olur. İblisin ve rasulün hak olduğunu bildiği halde onu kabul etmiyen yahudilerin çoğunun küfrü bu türdendir. Huyey b. Ahtab, Ka’b b. El Eşref ve diğerlerinin ve inad ile kibirden dolayı namazı terkedenin küfrü de bu türdendir.” (Mearic el Kabul c: 2 s: 19)İbni Kayyım dedi ki:“Kibirlenme ve yüz çevirme küfrüne gelince; iblisin küfrü bu türdendir. Çünkü o Allah’ın emrini inkar etmedi, inkarla karşılık vermedi. Emir karşısında kibirlenip yüz çevirdi. Ayrıca rasulün, Allah (c.c) katından hak ile geldiğini bildiği halde, yüz çevirip kibirlenerek ona tabi olmayan kişinin küfrü de bu türdendir. Zaten Rasulullah (s.a.s)’a düşman olan ve ona karşı çıkanların çoğunun küfrü bu türdendir. Tıpkı Allah (c.c)’nun Firavun ve kavmi hakkında anlattığı gibi:“Kavimleri bize ibadet edip dururken bizim gibi iki insana mı inanacağız.” (Mü’minun: 47)Allah (c.c) rasullere karşı çıkanların, rasullerine şöyle dediklerini bildiriyor:“Sizler de ancak bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz.” (İbrahim: 10)Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Ama onlar, onu yalanladılar.” (Şems: 11)Allah (c.c)’nun şu ayetinde buyurduğu gibi yahudilerin küfrü de bu türdendir.“(Tevrattan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince, onu inkar ettiler.” (Bakara: 89)Allah (c.c) ayrıca onlar hakkında şöyle buyuruyor:“Onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.” (Bakara: 146)Ebu Talibi’in küfrü de bu türdendir. Çünkü o, Rasulullah (s.a.s)’i doğrulamış, onun doğruluğunda şüphe etmemiş fakat kabilesine ve ailesine aşırı bağlılığı, babalarını yüceltmesi, onların milletinden yani tabi oldukları şeylerden yüz çevirmek ve onları tekfir etmek istememesi yüzünden İslam’a girmemiştir.” (Medaricüs Salikin c: 1, s: 337)Dikkat edilirse, bu son küfür çeşidinin de bundan önceki küfür çeşitlerinin de meydana geliş sebebi, hakka boyun eğmemek ve ona teslim olmamaktır. Hakkı kabul etmemek ise kendini şu şekillerde gösterir: Kişi ya hakkı, doğru olduğunu kabul etmeyerek reddeder ki, bu inkar küfrüdür ya da kendisinin hakka uymayacağını açıkça ilan eder ki, bu da kibirlenme küfrüdür.

Hakimiyeti Sadece Allah (c.c)'a Has Kılmak
Hayatın her yönünde sadece Allah’ın hükmü uygulanmadıkça İslam tahakkuk etmiş olmaz. Kişinin müslüman olabilmesi için hayatının her alanında sadece Allah (c.c)’ın hükmünü uygulayıp kabul etmesi gerekir.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“De ki: Ey kitap ehli! Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, O’na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allah’ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin arasındaki müşterek bir söze gelin! Eğer yüz çevirirlerse, bizim müslüman olduğumuza şahid olun, deyin.” (Al-i İmran: 64)İmam Taberi bu ayet hakkında şöyle dedi:“Allah (c.c) bu ayette şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! Kitap ehline yani, yahudi ve hristiyanlara şöyle de: “Müşterek bir söze gelin.” Yani; aramızda müşterek olan adaletli bir söze gelin. Adaletli sözden kasıt; Allah’ı birlemek, O’ndan başkasına ibadet etmemek, O’ndan başkasına ibadet edenlerden beri ve uzak olmak ve hiç bir şeyi O’na ortak koşmamaktır.“Birbirimizi rab olarak benimsememek.” Yani; Allah’a isyan konusunda birbirimize itaat etmeyelim ve birbirimize Allaha secde ettiğimiz gibi secde etmeyelim.“Eğer yüz çevirirlerse” yani; onların gelmeleri için emrettiğimiz bu adaletli sözden yüz çevirip gelmezlerse, o zaman ey mü’minler! Bu adaletli sözden yüz çevirip gelmeyenlere şöyle deyin: “Şahit olunuz ki biz müslümanız.”Onları rab edinmekten kasıt; Allah’ın yasaklarını ihlal etmede liderlere tabi olup emirlerini dinlemek ve liderlerin yasakladığı şeylerde onlara itaat etmektir. Allah (c.c)’nun aşağıdaki ayette buyurduğu gibi:“Allah’ı bırakıp, din adamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa onlar ancak tek ilaha kulluk etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, bunların ortak koştuklarından beridir.” (Tevbe: 31)İbin Cerir Taberi, İbni Cureyc’den şöyle nakletmiştir:“Birbirimizi rab edinmemek üzere.” İbni Cerir şöyle dedi: “Yani Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda birbirimize itaat etmeyelim. Şöyle de denilebilir: Onları rab edinmek, ibadet meseleleri hariç, insanların Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda liderlerine büyüklerine itaat etmeleridir. Onlara namaz kılmasalar bile...“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Ayetin bu bölümünün manası ise şöyledir. Eğer adaletli söze çağırdığınız o kimseler, bu sözden yüz çevirip küfrü seçerlerse ey mü’minler! Siz onlara şöyle deyin: “Kabul etmeyip yüz çevirdiğiniz Allah’ı tevhid etmeyi, ibadeti O’na has kılmayı, O’nun tek ilah olduğunu ve O’nun hiçbir ortağı olmadığını biz kabul ediyoruz, buna şahit olun.Yani biz, hem dilimizle hem de kalbimizle Allah (c.c)’a boyun eğerek ibadeti sadece O’na yapıyoruz ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmuyoruz.” (Taberi Tefsiri)İmam Kurtubi bu ayet hakkında şöyle dedi:1 - Hasan b. Zeyd ve Süddi’ye göre ayetteki hitap Necran ahalisinedir. Katade, İbn Cüreyc ve başkalarına göre hitap Medine yahudilerinedir. Çünkü onlar din adamlarını itaat konusunda rab seviyesine çıkardılar. Başka alimlere göre ise bu hitap hem yahudilere, hem hristiyanlaradır. Rasulullah (s.a.s) Hırakl’e gönderdiği mektupta şöyle yazdırdı:“Bismillahirrahmanirrahim!Allah (c.c)’ın Rasulü Muhammed’den Rumun büyüğü Hırakl’e…Hidayete uyanlara selam olsun! Ben seni İslama çağırıyorum. Müslüman ol ki selamete eresin. Müslüman ol ki Allah (c.c) senin ecrini iki kat versin. Eğer İslamdan yüz çevirirsen günahınla beraber hıristiyan çiftçilerin günahı da senin boynunadır.“Ey Kitap ehli! Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, O’ na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allahı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere sizinle bizim aramızdaki müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun, deyin.” (Al-i İmran: 64) (Müslim)2 - “Allah (c.c)’tan başka birbirimizi rab olarak benimsememek üzere...” Yani; herhangi birimize, helali haram, haramı helal yapma konusunda tabi olup itaat etmeyelim. Bu Allah (c.c)’nun şu sözüne benzemektedir:“Allah’ı bırakıp din adamlarını, rahiplerini....rab edindiler.” Yani; Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kılma konusunda onlara itaat ederek onları rab seviyesine çıkarttılar.3 - “Yüz çevirirlerse...” Yani; çağrılan şeylerden yüz çevirip kabul etmezlerse onlara “bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin” yani; biz müslümanız, İslam’ın hükümlerine boyun eğdik, Allah’ın bizim üzerimizdeki nimetlerini ve fazlını kabul ettik. O’ndan başka hiç bir şeyi; ne İsa’yı ne Uzeyr’i ne de melekleri rab edinmeyiz. Çünkü onların hepsi de bizim gibi Allahın yarattığı birer varlıktır.Yine Allahın helalini haram haramını helal kılan rahiplerin bu yaptığını reddederiz. Eğer bu konuda onlara itaat edersek onları Allah’tan başka rab edinmiş oluruz.” (Kurtubi Tefsiri)İbni Kesir, aşağıdaki ayetin tefsirinde şöyle dedi:“Ey kitap ehli!... Müşterek olan söze gelin.” Ayetteki bu hitap; ehli kitap ve ona benzer kişileredir. Müşterek olan sözden kasıt; ikimizin de söylediği ve kabul ettiği adaletli sözdür. Sonra Allah (c.c) bu sözü açıklayarak şöyle buyuruyor:“Birbirimizi rab edinmemek üzere…” Yani; ne puta ne haça ne tağuta ne ateşe ne de herhangi bir şeye tapmayalım. İbadeti sadece tek olan ve ortağı olmayan Allah’a has kılalım. Bu; bütün rasullerin ilk çağırdığı şeydir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Muhakkak biz her ümmete Allaha ibadet edin, tağuttan kaçının demesi için bir rasul gönderdik.” (Nahl:36)Cureyc dedi ki:“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Yani; Allah’ın yasaklarını ihlal konusunda birbirimize itaat etmeyelim.”İkrime ise; birbirimize secde etmeyelim, dedi.“Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin!” Eğer bu adaletli sözü kabul etmeyip yüz çevirirlerse siz onlara, İslam üzerinde olduğunuzu ve Allah’ın hükümlerine uymaya devam ettiğinizi söyleyin.”(Sonra İbni Kesir, Hırakl’e gönderilen mektubla ilgili hadisi zikretti) (İbn Kesir Tefsiri)Şevkani bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:“Birbirimizi rab edinmeyelim.” Bu ayet; Mesih’i ve Uzeyr’i rab edinenlere bir azarlama, edindikleri bu ilahların kendileri gibi birer beşer olduğuna bir işaret ve aynı zamanda din konusunda, din adamlarını taklid ederek helal dediklerini helal, haram dediklerini haram kabul edenler için bir alçaltmadır. Çünkü böyle yapan kişi taklit ettiği kişiyi rab edinmiş demektir. Şu ayetin manası da buna benzer.“Allah’ı bırakıp, din adamlarını, rahiplerini...rab edindiler.” (Tevbe: 31) (Sonra Hırakl’e gönderilen mektupla ilgili hadisi zikretmeye başladı.)” (Şevkani-Fethul Kadir Tefsiri)İşte bu ayeti kerimeyi ve müfessirlerin bu ayeti kerime hakkındaki sözlerini zikrettikten sonra anlaşılmaktadır ki bu ayeti kerime apaçık bir şekilde, şüpheye mahal bırakmadan, kulların canlarını ve mallarını koruyabilmeleri ve zahiren müslüman sayılabilmeleri için yapmaları gereken şeyleri anlatmaktadır. Ayete göre onlardan istenilen şey; yalnız Allah (c.c)’a ibadet etmek, Ona hiçbir şeyi ortak koşmamak ve Allah’tan başka ibadet edilen sahte ilahlardan, tağutlardan ve rablerden beri olup uzak durmak, sadece Allah (c.c)’ın hükümlerine muhakeme olmak ve hiç bir şeyi bu konuda Allah (c.c)’a denk tutmamaktır.Müfessirlerin bu ayeti tefsir ederken Rasulullah’ın Hırakl’e gönderdiği mektubu zikretmeleri, ayette istenilen şeyin; zahiren dünya ahkamını uygulamanın şart olduğuna ve kanla malı koruyan la ilahe illallah sözünün manasını açıklamasına apaçık bir delil olmasındandır. Şeriat, bir kavme, bir yerde; “Ey kitap ehli!… Müşterek olan söze gelin” diye emrediyor, başka bir yerde de bir kavme hitabederek; “insanlarla la ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” diyorsa ve her iki yerdeki insanlar da aynı ise bu gösteriyor ki; ayetin ve hadisin manası birbirine uygundur. Buna göre kişiye ancak, hem ayetten hem de hadisten istenilen şey yerine getirildiğinde zahiren müslüman hükmü verilir, can ve mal ancak o zaman korunur. İnsanların kalbinden geçenlerin durumu ise Allah (c.c)’a aittir.Ayetten ve hadisten istenilen ise; tevhide bağlanmak ve şirkin her çeşidini reddetmektir. Bu hem sözde hem amelde gerçekleşmelidir. Hem sözde hem de amelde şirki terkedip tevhide bağlanmak; itaat etmeyi, boyun eğmeyi, tabi olmayı, hüküm verme ve muhakeme olmayı sadece Allah (c.c)’a has kılmayı gerektirir. Yani; yalnız Allah (c.c)’ın kanunlarına ve şeriatine tabi olup bağlanmak, sadece Allah (c.c)’ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kabul etmek, Allah (c.c)’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal yapanların ise tağut olduğunu kabul edip onları reddetmek, tekfir etmek ve onları tekfir etmeyenleri de tekfir etmek, bütün gücü bu tağutları ortadan kaldırmak için harcamak ve küçük büyük her konuda Allah (c.c)’ın hükmünü tatbik etmektir.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Hüküm vermek sadece Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil, yalnız O’na kulluk etmenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yusuf: 40)

KÜFÜR,Yalanlama Küfrü
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Allah’a karşı yalan uydurandan veya hak kendisine geldikten sonra onu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir yer yok mudur?” (Ankebut: 68)Yalanlama küfrü iki çeşittira) - Haber veren kişiyi yalanlama: Bu küfür çeşidi insanın, Rasulullah (s.a.s)’ın haberini ve ona Rabbinden gelen şeyi duyduktan sonra risaletini ve haberini reddedip yalanlamasıdır. Kalpleriyle Rasulullah (s.a.s)’in yalancı olduğuna inananlar gibi...İbni Kayyım dedi ki:“Yalanlama küfrüne gelince: Rasulün yalancı olduğuna inanmaktır. Kafirlerin içinde bu tür küfür azdır. Çünkü Allah (c.c) rasullerini desteklemiş, onların davet ettiği şeyin doğruluğunu göstermesi, karşı çıkanların mazeretlerini yok etmesi için mucizeler ve deliller vermiştir.” (Medaricu’s-Salikiyn c: 1 s: 337)b) - Haberi yalanlamak: Bu küfür çeşidi insanın İslam dininde bilinmesi gerekli olan bir haberi yalanlamasıdır. Namazın, zekatın veya haccın farz olduğunu kabul etmeyen bir kişinin imanı olmadığına hükmedilir. Kelimei şehadet getirse bile...Aynı şekilde zinanın, sebebsiz adam öldürmenin, içkinin, hırsızlığın, faizin veya bunun gibi Allah (c.c) ve rasulünün haber verdiği ve dinde bilinmesi gerekli haram olan şeylerin haramlığını kabul etmemek küfürdür.Dinde bilinmesi gerekli olan şeylerden kasıt ise, genel bilgidir.Yani istisnasız bütün müslümanların bildiği, bilinmemesi mazeret olmayan bilgilerdir.

Perşembe, Ekim 11, 2007

Allah'ın Hükmü





Yazıların üzerini tıklayın,yazı büyüsün.

Allah'ın Hükmü




Yazıların üzerini tıklayın,yazı büyüsün.

Allah'ın Hükmü





Yazıların üzerini tıklayın,yazı büyüsün.

Salı, Ekim 09, 2007

Huzur İslamdadır





Yazıların üzerini tıklayın,yazı büyüsün.

Cumartesi, Ekim 06, 2007

İSLAM ŞİRKE GİDEN YOLLARI KAPAR


İSLAM ŞİRKE GİDEN YOLLARI KAPAR


İslâm, halis bir tevhid getirmiştir. Şirkin, büyük ve küçüğüyle savaşmıştır. Şiddetle, ondan sakındırmıştır. Bunun için çeşitli araçlar ortaya koymuştur. Şirk rüzgarlarının girdiği bütün kapılan kapamıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Peygamber'e Ta'zimde Aşırılık:

Peygamber (s.a.s.) kendisine aşırı derecede ta'zimde bulunulmasını, saygı gösterilmesini nehy etmiştir. Şöyle buyurur: "Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı övdükleri gibi, beni övmeyin. Ben, bir kulum. Allah'ın kulu ve Rasûlüdür, deyin. (Müttefekun aleyh)
Kur'an, O'nun kulluğunu, bu anlamı destekleyerek, O'nun yüce makamı olarak övmüştür: "Kuluna, içinde hiçbir eğrilik bulunmayan kitabı indiren Allah'a hamd olsun." (Kehf, 1) Diğer bir ayette; "Geceleyin kulunu (Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya) yürütenin şanı yücedir."(İsra, 3)Başka bir ayet:"Allah, kuluna vahy edeceğini vahy etti."( Necm, 4)
Efendimiz (s.a.s.), kendi şahsında bu tür aşırılığa gidenleri gördüğü ve duyduğu zaman, bunu söyleyeni veya yapanı men eder, hak ve doğru olanı gösterirdi.
İyi bir senedle Ebu Davud Abdullah b. Şehiyr (r.a.)'den rivayet etmiştir. Beni Amir heyetiyle Peygamber'e (s.a.s.) gelmiştim. Sen Efendimizsin, dedik. Efendi, Allah'tır, buyurdu. Enes (r.a.) rivayet etmiştir: Bazı insanlar şöyle dedi: Ey Allah'ın elçisi, ey hayırlımız, ey hayırlımızın oğlu, ey efendimiz, ey efendimizin oğlu! Şöyle buyurdu: Ey insanlar! Sözlerinize dikkat edin. Şeytan sizi aldatmasın. Ben, Allah'ın kulu ve Resûlüyüm. Allah'ın bana verdiği makamın üzerine çıkarılmayı sevmem.(Nesei)Bir adam, O'na, Allah ve sen dilerse (dilediğinde) deyince, beni, Allah'a ortak mı koşuyorsun? Sadece, Allah dilerse de." (Nesei)


Salih İnsanlar Hakkında Aşırılık:


İslâm'ın nehy ettiği, sakındırdığı şeylerden biri de salihler hakkında aşın gitmektir. Mesih (a.s.) hakkında bazıları o kadar aşırı gittiler ki; O'nu Allah'ın oğlu, üçün üçüncüsü yaptılar. Bazıları ise, Allah, Meryem oğlu İsa'dır, dediler. Bazıları da, bilginleri ve din adamları hakkında aşırılığa gittiler. Allah'ı bırakıp onları rab edindiler. Bundan dolayı, Allah ehl-i kitabı aşırılıktan sakındırdı, takbih etti: "Ey kitab ehli! Dininizde aşırılık etmeyin. Allah hakkında sadece gerçeği söyleyin."(Nisa, 171)"Ey kitab ehli! Haksız yere dininizde aşırılık etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğunu saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir milletin heveslerine uymayın, de."(Maide, 77)
Yeryüzünde ilk şirke düşen millet, Nuh (a.s.)'un milletidir. Bunun nedeni, salih insanlara olan aşın saygı ve sevgileridir. Sahih-i Buhari'de, tanrıları Ved, Süva, Yağus, Yeuk ve Nesr ile ilgili İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: Bunlar, Nuh (a.s.)'un milletinden bazı salihlerin isimleridir. Öldüklerinde şeytan onlara şöyle dedi: Onların oturdukları yerlere, onların putlarını ve heykellerini yapın. İsimleriyle isimlendirin. Ve böyle yaptılar. Fakat ibadet edilmedi. Ne zamanki onlar öldü ve bu unutuldu. Sonraki nesiller onlara ibadet etmeye başladı.
Seleften bazısı şöyle demiştir: Öldükleri zaman halk, kabirlerini terk etmedi. Heykellerini yaptılar. Belki bir zaman sonra da ibadet etmeye başladılar.
Buradan anlıyoruz ki, bazı müslümanların Allah'ın salih ve veli kullarına, özellikle türbe ve kabirleri bulunanlar hakkındaki aşırılıkları onları şirke götürebilir. Onlara adakta bulunmak, onlar için kurban kesmek, onlardan yardım dilemek, Allah'tan başkası adına yemin v.b. şeyler, bu babtandır. Onların evrende, sebeplerin ardında, doğa kanunlarında bir gücü ve etkisi olduğuna inanmak ise, insanı büyük şirke götürür. Allah'ın dışında veya Allah'la birlikte bir şeye dua etmek büyük bir günah, derin bir sapıklıktır.

Kabirlere Tazim:

İslâm'ın kesin bir şekilde sakındırdığı şeylerden biri de başta peygamber ve salihlerin kabirleri olmak üzere; kabirlere ta'zimde bulunmaktır. Bundan dolayı kabirlerde ta'zime yol açan bazı şeyler yasaklanmıştır.


Onları Mescid Edinmek:


Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiğine göre, Efendimiz (s.a.s.) ölmeden beş gün önce, şöyle buyurmuştur: Dikkat edin! sizden öncekiler, peygamberlerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Dikkat edin! Kabirleri mescid edinmeyin. Sizi bundan nehy ediyorum.
Hz. Aişe ve İbn-i Abbas'tan rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.s.) son anlarında yüzüne bir kumaş parçası koyuyordu. Sıkılınca bunu bıraktı. Şöyle buyurdu: "Yahudi ve hristiyanlara lanet olsun! Peygamberlerin kabirlerini mescid edindiler. (Onların yaptıklarından sakındırıyordu)"(Müttefekun aleyh)


Kabirlere Doğru Namaz Kılmak:


Bir hadiste şöyle buyurulur: "Kabirlerin üzerine oturmayın. Onlara doğru namaz kılmayın."(Müslim)Yani, kabirleri kıble yönünde yapmayın.

Kabirlerin ışıklandırılması, Kandil Yakılması:

Hadis: Kabirleri ziyaret edenlere, üzerlerine mescid inşa edenlere, kandil yakanlara Allah lanet etsin.

Kabirlere Kubbe Yapılması, Kireçlenmesi:


Müslim, Cabir'den (r.a.) rivayet etmiştir: Efendimiz (s.a.s.) kabirlerin kireçlenmesini, üzerinde oturulmasını, bina yapılmasını yasaklamıştır.

Üzerine Yazı Yazmak:

Cabir'den (r.a.):Efendimiz (s.a.s.), kabirlerin kireçlenmesini üzerine yazı yazılmasını yasaklamıştır.(Ebu Davud, Tirmizi.)

Yükseltilmesi:

Hz. Ali'den rivayet edilmiştir. "Efendimiz (s.a.s.) ona (Ali'ye) kabrin kendisinden başka, hiçbir yüksekliği bırakmamasını (yani yükseklikleri yok etmesini) emretti. "(Ebu Davud, Tirmizi.)
Ebu Davud'un Sünen'inde rivayet edildiğine göre, toprağın üzerine, taş, tuğla v.b. şeyler eklenmesini yasaklamıştır. Bundan dolayı, selef, kabirlerine tuğla konulmasını kerih görüyordu.

Kabirleri Bayram Yerine Çevirme:

Ebu Davud, Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet etmiştir. "Evlerinizi kabre, kabirlerinizi de bayram yerine çevirmeyin. Bana salât ve selâm getirin. Nerede olursanız olun, salâtınız bana ulaşır."
Ebu Ya'la senediyle, Ali b. el-Hüseyn'den rivayet etmiştir: Peygamberin (s.a.s.) kabrinin yakınındaki aralığa gelen bir adam gördü. Oraya girip dua ediyordu. Onu bundan nehyetti. Size babamdan, onun da dedemden, onun da Rasulullah'tan duyduğu şeyi size haber vereyim mi? dedi. Şöyle buyurdu: Kabrimi bayram yerine, evlerinizi de kabre çevirmeyin. Nerede olursanız olun, selâmınız bana ulaşır. "Kabri bayram yerine çevirmenin" anlamı, orada toplanmak ve oturmaktır.
Rasulullah'ın (s.a.s.) kabri, yeryüzündeki kabirlerin en faziletlisidir. Eğer O, kabrini bayram yerine dönüştürmeyi yasaklıyorsa, kimin olursa olsun, diğer kabirlerin yasaklanması daha evladır, mantıklıdır.O'na salât ve selâmda bulunmak yeterlidir. İnsan nerede olursa olsun salât ve selâm O'na ulaşır.

Sakındırmadaki Hikmet:

İslâm'ın, kabirlere yapılan tazimi yasaklamasındaki hikmet, Nuh kavminde ve bugün de gördüğümüz, büyük ve küçük şirke giden yolları kapamaktır. Salihlerin kabirlerine aşırı ihtimamları, onları putlara tapmaya götürmüştür. Bundan dolayı, Efendimiz buyurmuştur: "Ey Allah'ım! Kabrimi ibadet edilen bir put haline getirme. Peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen kavme Allah'ın gazabı artar. "(Malik)
Dinine tutkun her müslümana üzüntü veren şey, Rasulullah'ın (s.a.s.) sakındırdığı hususların bugün toplumun çoğu kesiminde bulunuyor olmasıdır. Salihlerin kabirlerini bayram yerine çevirdiler, onları yükselttiler, süslediler. Bunlara ta'zim ve adakta bulundular, Kabe gibi çevresini tavaf ettiler, Hacer-i Esved gibi bunlara selâma durdular. Duvarlarını genişlettiler. Onların kimi secde etmekte, kimi de toprağına yüz sürmektedir. Korkuyla onlardan medet umarlar, onlardan borçlarının ödenmesini, zorluklarının giderilmesini, yardım elinin uzatılmasını isterler. Kimi isteklerini yazılı olarak ölüye sunar. Bu, apaçık şirktir. Vela havle vela kuvvete illa billah!


Ağaç, Taş vb. Şeylerden Hayır Ummak:


Peygamberin (s.a.s.) savaş açtığı şirk türlerinden biri de budur. Orayı tavaf edenin, dokunanın, ziyaret edenin, oturanın özel bir sır ve berekete ulaşacağına inanmaktır. Bu, devamlı yapıldığında insanı şirke götürecek bir şeydir. Arapların büyük putları, ya Lat gibi kayadan, ya Uzza gibi ağaçtan, ya da Menat gibi taştandı. Bunun için Nebi (s.a.s.) bundan sakındırdı veya uyardı.
Tirmizi, Ebu Vakıd Elleysi'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir. Rasûlullah'la (s.a.s) Huneyn savaşına gitmiştik. Yeni müslümandık. Müşriklerin, Zat-ı En-vat adı verilen çevresinde toplandıkları, silahlarını astıkları bir ağaçları vardı. Bunun yanından geçerken; Ey Allah'ın Rasûlü dedik, onlarınki gibi bize bir zat-ı envat yap. Allah Rasûlü buyurdu: Allah'u Ekber! İşte bu, sünnetullahtır. Nefsimin elinde bulunduğu Allah'a yemin ederim ki, Benî İsrail'in Musa'ya dediğini dediniz: "Onların tanrıları gibi bize bir tanrı yap. Şüphesiz, sizden öncekilerin yolundan gideceksiniz."(Tirmizi.)
Görünen o ki, onlar sadece, bu ağaçtan hayır ummayı ve silahlarını asmak istiyorlardı. Efendimiz'in (s.a.s.) onlara bu uyarısı, şirke giden yolu kapamak içindi.
Esef verici olan şey, müslümanların çoğunun Allah Rasûlünün yolundan ayrılmış, kendilerinden öncekilerin yoluna uymuş olmalarıdır. Hayır umdukları putlar, heykeller edinmişlerdir. Onlara dokunmakta, onların yanında dua etmekte, onları vesile kılmakta, müşriklerin putlara olan sevgisi gibi bir sevgiyle onları sevmektedirler. Bugün müslümanların topraklarında, Efendimiz'in (s.a.s.) sakındırdığı zat-ı envatlar vardır.
Müslümanlara, yöneticilere ve özellikle alimlere bu konuda üzerlerine düşen,kötülüğü ortadan kaldırmalarıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) nasıl Hz. Ali'yi (r.a.) gönderip yüksek kabirleri yıkmasını, yerle bir etmesini emretmişse, bu yolu izleyerek ağaç, direk, kabir, odun, taş v.b. şeylerden mamul putları yıkmaları ve yok etmeleri gerekmektedir.
Sahih-i Müslim'de, Ebu'l Hayyac el-Esedî'den rivayet edilmiştir. Bana, Ali (r.a.) şöyle dedi: "Seni, beni Allah'ın Rasûlü'nün gönderdiği şeyle, bütün putları ve yüksek kabirleri düzleme emriyle, göndereyim mi?"
İmam Ebu Bekir el-Tartusî der ki: Hz. Ömer'e, insanların, sahabenin Rasûlullah'a biat ettiği ağacın altına gittiği, orada namaz kıldıkları haberi gelince, müslümanların fitneye düşeceği korkusuyla ağacı kestirdi.
Hz. Ömer'in, Kur'an'da zikredilen ve sahabenin Rasûlullah'a (s.a.s.) altında biat ettiği ağaca uyguladığı hüküm buysa, bunun dışındaki fitneyi artıran, bela ve musibeti çoğaltan putlara uygulanacak hüküm ne olacaktır?
İmam Tartusi şöyle der: Bakın, Allah size rahmet etsin, nerede insanların gittikleri, tazimde bulundukları, şifa ve iyilik bekledikleri, çaput ve bez bağladıkları birini görürseniz, o zat-ı envattır, kesin.
Müberrir b. Süveyd'den: Şöyle diyor: Mekke'ye giderken, Ömer b. Hattab'la sabah namazını kıldım. Namazda Fil ve Kureyş surelerini okudu. Sonra insanların etrafa dağıldıklarını görünce, nereye gittiklerini sordu. Ey müminlerin emiri! Şurada, Allah Rasûlü'nün namaz kıldığı bir mescid var. Orada namaz kılıyorlar, denildi. Sizden öncekiler, bu .tür şeylerden dolayı helak oldular. Peygamberlerinden kalan şeylere sahip çıkıyorlardı. onları kilise ve havraya çevirdiler. Kim namaz vaktinde bu mescidlere kavuşursa namazını kılsın, namaz vakti girmemişse yoluna devam etsin, namaz kılmak için beklemesin."
İşte bu Hz. Ömer'in fıkhıdır, İslâm akidesine olan ihtimamından, aşırılığa ve sapıklığa düşecekleri korkusundandır.


Şirke Düşüren Lafızlar


Efendimiz'in (s.a.s.) sakındırdığı şeylerden biri de, içinde şirke düşme korkusu ve Allah'a karşı edebe zarar veren lafızlardır. Bu, tevhidi korumak içindir. O şöyle diyen gibi: Allah ve falan dilerse, Allah ve başkanın veya halkın adıyla. Nebi'nin (s.a.s.) kendisi için, bu tür şey söyleyeni inkar ettiğini daha önce gördük. Huzeyfe (r.a.) O'ndan şöyle rivayet etmiştir: "Allah ve falan dilerse, demeyin. Şöyle deyin: Allah dilerse, sonra da falan dilerse.
(Ebu Davud.)
Başka bir söz de şudur: Allah ve falan olmasaydı, veya Allah'a ve sana güveniyorum. İbn-i Abbas (r.a.) der ki: "Allah'a eşler koşmayın'-(Bakara, 22)ayetindeki "endad" şirktir. Bu, karanlık gecede, siyah kaya üzerindeki karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir.
Bu tür sözlerden bazıları şunlardır: Allah'a, ey falan hayatına ve hayatıma yemin olsun, onun köpekleri olmasaydı hırsızlar gelmişti. İnsanın arkadaşına, Allah ve sen dilersen, demesi; şu ve falan olmasaydı... Bütün bunlar şirktir.' (İbn-Ebi Hatim)
Allah'ın (c.c.) isimleriyle veya ondan başkasının layık olmadığı şeyle isimlendirmek: Ebu Davud'un, Ebu Şurayh'tan rivayet ettiğine göre, onun Ebu'l-Hakem diye künyesi vardı. Peygamber (s.a.s.) ona şöyle dedi: Hakem yalnızca Allah'tır. Ve hüküm O'na aittir. Sonra, en büyük oğluyla, Şurayh ile künyelendi.
Sahih bir hadiste Ebu Hureyre'nin Peygamberden rivayet ettiğine göre: Allah katındaki en kötü insan melikü'l-emlak (mülklerin sahibi) olarak adlandırılandır. Allah'tan (c.c.) başka melik yoktur. Süfyan b. Uyeyne, acemlerin kullandığı şehinşah da aynı konumdadır, demiştir. Çünkü, aynı anlama gelmektedir. Bir rivayette, kıyamet günü Allah katında en çok gazaba uğrayacak kişi, bu tür biridir.
İnsanın, Allah'tan başka bir mabudun adıyla isimlendirilmesidir. Abdulkabe, Abdunnebi, Abdulhuseyn, Abdulmesih v.b. gibi. İbn-i Hazm, Abdulmuttalib'in dışında bu tür isimlendirmenin haram olduğunu nakletmiştir.
İnsanın başına gelen zorluk ve darlık anlarında zamana sövmektir. Zamana sövmek, bir tür Allah'a şikayette bulunmak, O'na kızmaktır. İşleri evirip çeviren O'dur. Geceyi, gündüzü düzenleyen O'dur. Evrende bütün olup biteni O yapar. Bundan dolayı, sahih bir hadiste şöyle denmektedir: "Allah (c.c.) şöyle buyurur: Adem oğlu zamana sövmekle bana eziyet eder. Çünkü zaman benim. Geceyi ve gündüzü ben düzenlerim."


TEVHİDİN HAYATA ETKİLERİ


Şirkin kirlerinden arınmış tevhid, birey hayatında veya bunun üzerine kurulduğu bir ümmetin hayatında en olgun meyvelerini verir. Hayatta en yararlı sonuçlan doğurur. İşte bunlardan bazıları:


İnsanın Hürriyete Kavuşması:


Şirk, bütün çeşit ve görüntüleriyle, insanın alçaltılmasından başka bir şey değildir. Çünkü, o, yaratılanlara boyun eğmeyi, yaratılan hiçbir şeyi yaratamayan, kendilerine bile bir yaran olmayan, öldürme, yaşatma ve diriltmeye gücü yetmeyen insan ve eşyalara ibadeti gerektirir.
Tevhid ise; gerçekten insanı yaratan Rabbinden başkasına ibadet etmekten, aklını hurafe ve vehimlerden kurtarır. Tevhid, insanın firavunların, rablerin, Allah'a karşı ilahlık iddiasında bulunanların sultasından kurtulması, sadece Allah'a boyun eğmesi, tevazu göstermesi, teslim olmasıdır.
Bunun için şirkin önderleri ve cahiliyenin muhafızları genel olarak peygamberlerin davetine, özellikle Rasûlullah'ın davetine karşı çıkmışlardır. Çünkü onlar, Lailahe illallah'ın anlamının insan özgürlüğünün bir anlatımı; bütün zorbaların, sahte ilahlık koltuklarından indirilmesi, müminlerin hayatının yüceltilmesi ve Allah'tan başkasına boyun eğmeme olduğunu biliyorlardı.


Dengeli Bir Kişiliğin Oluşması:


Tevhid, hayatta yönü belli, amacı net, yolu çizilmiş olan dengeli bir kişiliğin oluşmasına yardım eder. Onun için yalnız ve toplu durumda, sevinçli ve üzüntülü anında kendisine dua ettiği, onu razı edecek, küçük ya da büyük amellerde bulunduğu yalnızca tek bir ilah vardır. Kalbini çeşitli tanrılara taksim eden, hayatını mabudlara dağıtan, bazen Allah'a bazen de putlara, bir vakit şu puta başka bir vakitte diğer puta yönelen müşriğin halinden farklı bir durumdur bu.
Bundan dolayı Yusuf (a.s.) şöyle diyor: "Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı bir sürü sahte rabler mi iyidir, yoksa her şeyden üstün tek Allah mı?"(Yusuf, 39) Başka bir ayet: "Allah geçimsiz efendileri olan bir adamla,yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir.( Zümer, 29)
Müminin misali, bir tek efendisi olan ve onu neyin razı ettiğini ve neyin kızdırdığım bilen, onu razı eden şeyin yanında duran ve bununla yetinen köle gibidir. Müşriğin misali ise, birçok efendisi olan köle gibidir. Biri doğuya yöneltir, diğeri ise batıya. Biri onu sağa çevirirken, diğeri sola çevirmeye çalışır. Onlar birbirleriyle çelişen ortaklardır. O, onların arasında ufalanır, dağılır. Ne sebat vardır, ne de karar.


Tevhid, İnsanın Güvenliğinin Kaynağıdır.


Tevhid, insanın nefsini güvenle doldurur. Şirk ehlinin içinde bulunduğu korkulardan uzaklaştırır. Rızık, ölüm, nefs, çoluk çocuk, cin, ölüm, ölümden sonraki hayat v.b. korkulara giden yolu kapar.
Muvahhid mümin, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmaz. Bundan dolayı, insanlar korktuğu zaman onu korkar göremezsin. İnsanlar endişelendiğinde onu güven içinde; heyecanlandıklarında onu sükun içinde bulursun. Bu konuda Kur'an, İbrahim'in (a.s.) müşrik kavmîyle olan konuşmasını zikreder. Onu, batıl tanrı ve putlarıyla korkutmaya çalıştıklarında, onları hayrete düşürecek bir şekilde şöyle karşılık veriyor: "Allah'a ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım? Oysa siz, Allah'ın hakkında size bir delil indirmediği bir şeyi O'na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz. İki taraftan hangisine güvenmek daha gereklidir, bir bilseniz."(Enam, 81)Sonra Cenab-ı Allah hangi topluluğun güven içinde bulunmaya hakkı bulunduğunu haber verir: "İşte güven, onlara, inanıp imanlarına zulüm (şirk) karıştırmayanlaradır. Onlar hidayete erenlerdir."(Enam, 82.)
Bu emniyet, polisin korumasından değil, insanın içinden kaynaklanmaktadır. Bu dünya emniyetidir, güvenidir. Ahiretteki ise daha büyük, daha kalıcıdır. Çünkü onlar, Allah için ihlasla yapmışlardır. Tevhid akidesine şirk bulaştırmamışlardır.
Buharı İbn-i Mesud'dan (r.a.) rivayet etmiştir: "Onlar inanıp imanlarına zulüm karıştırmayanlardır" ayeti indiğinde, ey Allah'ın Rasûlü, hangimiz kendisine zulmetmez, dendi. Sizin anladığınız gibi değil, buyurdu. Lokmanın oğluna söylediğini duymadınız mı? "Ey oğulcuğum, Allah'a ortak (şirk) koşma. Şirk büyük bir zulümdür."(Lokman, 13.)
"İmanlarına zulüm karıştırmadılar ın" anlamı, "onlar dinlerini ihlasla Allah'a tahsis ettiler; tevhidi düşüncelerini şirkle pisletmediler"dir.


Tevhid, Psikolojik Kuvvetin Kaynağıdır


Tevhid, sahibine psikolojik bir kuvvet verir. Nefsi, Allah'a umut, güven, tevekkül, kazasına boyun eğmek, musibetlere karşı sabır, yaratıklardan müstağni olmakla dolar. O, olaylardan etkilenmeyen, felaketler karşısında sarsılmayan bir dağdır.
Başına her ne bela gelirse, her ne zorlukla yüz-yüze gelirse gelsin, yaratıcısına sığınır. Kalbiyle O'na yönelir. O'ndan ister, O'ndan yardım bekler, O'na dayanır, zararın telafisinde, hayrın gelmesinde, O'ndan başkasından bir şey beklemez. O'ndan başkasına niyaz ederek, dua ederek yardım dilemez.
Peygamber'in (s.a.s.) İbn-i Abbas'a (r.a.) şu sözü, şiarıdır: "İstediğin zaman Allah'tan iste. Yardım dilediğinde Allah'tan dile. Allah şöyle buyurur: "Allah, sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse, O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir." (Yunus, 107.)
Hud (a.s.)'ı, kavmi putları ile korkutmaya yeltendiğinde ne dediğini duymadın mı? "Doğrusu ben Allah'ı şahid tutuyorum. Siz de şahid olun ki, ben O'nu bırakıp koştuğunuz ortaklardan uzağım. Hepiniz bana tuzak kurun ve ertelemeyin. Ben, yalnızca benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ederim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış olsun. Rabbim elbette doğru yoldadır. "(Hud, 54-56.)
Kuvvetli bir mantığı içeren bu ayet güvenli bir nefis, kararlı bir azim, gevşemeyen ve boyun eğmeyen bir iman, korku ve zayıflık tanımayan bir ruhtan bahsediyor. Çünkü o, gücünü Allah'a tevekkülden alıyor: "Kim Allah'a tevekkül ederse, bilsin ki, Allah güçlüdür, hakimdir."(Enfal, 49.)


Tevhid, Kardeşliğin ve Eşitliğin Temelidir


Tevhid, insanın özgürlüğünün, izzet ve şerefinin korunmasında bir temel olduğu gibi; insanî kardeşliğin, beşerî eşitliğin de temelidir. Çünkü, kardeşlik ve eşitlik, kimileri kimilerin rableri olduğunda insan hayatında gerçekleşmez. Ama hepsi Allah'ın kullan olursa, işte bu, insanlar arasındaki eşitliğin ve kardeşliğin temeli olur. Bunun için, Rasulullah'ın yeryüzü krallarına, ülke başkanlarına daveti şu ayet ile idi: "Ancak Allah'a ibadet etmek, O'na bir şeyi ortak koşmamak Allah'ı bırakıp birbirimizi rabler olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin."(Al-i İmran, 64.)
Efendimiz'in (s.a.s.) namazların ardından yaptığı muhteşem dualardan birkaç örnek:
"Ey Allah'ım! Rabbimiz, her şeyin Rabbi ve sahibi! Senin tek olduğuna, ortağın bulunmadığına şehadet ederim."
"Ey Allah'ım! Rabbimiz, her şeyin Rabbi ve sahibi! Muhammed'in kulun ve Rasûlün olduğuna şehadet ederim."
"Ey Allah'ım! Rabbimiz, her şeyin Rabbi ve sahibi! Kulların hepsinin kardeş olduğuna şehadet ederim."
Peygamber'den (s.a.s.) rivayet edilen bu üç şehadet birbiriyle bağlantılıdır. Genel anlamdaki, insanî kardeşliğe şehadet -kulların hepsi kardeştir- ilk iki şehadete bağlıdır. Uluhiyyette Allah Teâlâ'nın tek olması, ortağının bulunmaması, onunla birlikte rablerin bulunmaması, O'ndan başkasının tevazu ve ibadete layık olmamasıdır. Muhammed (s.a.s.)'in kulluğu, Allah (c.c.)'dan tebliğde bulunması O'nun (Muhammed -s.a.s.-'in) ilahlığıyla ilgili bütün şüphe ve korkuları kaldırıyor. O, ilah değildir. O, Allah'ın oğlu da değildir. Hristiyanların Mesih (a.s.) hakkında zannettikleri gibi, üçün üçüncüsü de değildir.
Bu iki hakikat, uluhiyyetin yalnızca Allah'a ait oluşu ve başta Muhammed (s.a.s.) olmak üzere; bütün insanların O'nun kulu oluşu, üçüncü bir hakikati zorunlu kılar: Allah (c.c.)'ın kulları eşittir ve kardeştir. Milletin, rengin, soyun bir üstünlüğü yoktur: "Allah katında en değerli olanınız, takvaca en üstün olanınızdır."(Hucurat, 13.)


ŞİRK

ŞİRK

Şirk üç türlüdür.
l - Büyük Şirk
2 - Küçük Şirk
3 - Gizli Şirk

1 - Büyük Şirk:

a) Dua Yapmada Şirk: "(Dua yalnız Allah'a yapılır. Başkasına yapıldığı zaman şirktir. Ölüden yardım istemek gibi.)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:"Gemiye bindikleri zaman dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar. Ama Allah onları karaya çıkararak kurtarınca O'na hemen eş koşarlar."
(Ankebut: 65)
b) Niyet ve İstemede Şirk: (Yani; bir iş yaparken Allah rızasından başka bir şey için yapmaktır.) Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenler orada işlediklerinin karşılığını eksikliğe uğratılmadan veririz. İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir, zaten
yapmakta oldukları da batıldır." (Hud: 15-16)
c) İtaatte Şirk: (Allah'ın itaat etmeyi yasakladığı bir konuda birisine itaat etmek veya kendisine itaat edilmeyi yasakladığı birisine itaat etmek demektir.)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını,(din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa tek olan Allah'tan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe: 31)
Bir gün Rasulullah (s.a. s) bu ayeti kerimeyi okuduğu sırada içeriye daha evvel hristiyan iken İslam'la şereflenen Adiyy İbn Hatem (r.a) girdi ve bu ayeti kerimeyi duyunca Rasulullah (s.a.s)'e:"Onlara ibadet etmiyorlar ki" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?" diye sorunca Adiyy b. Hatem:
"Evet" diye cevap verdi. Rasulullah (s.a.s) de:"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar" buyurdu.(Tirmizi-Ahmed b. Hanbel)
d) Sevgide Şirk: (Yani; bir mahluku veya herhangi birşeyi Allah kadar veya Allah'tan daha çok sevmektir.)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:"İnsanlar arasında Allah'ı bırakıp O'na koştukları eşleri Allah gibi sevenler vardır. Halbuki iman edenlerin Allah'ı sevmesi her şeyden fazladır."(Bakara: 165)

2-Küçük Şirk:

Riya (gösteriş)'dir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:"Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine ibadette ortak koşmasın."(Kehf: 110)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
"Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir." Bunun üzerine sahabeler şöyle sordu:
"Küçük şirk nedir? Ya Resulallah!" Rasulullah (s.a.s) de şöyle cevap verdi:
"Riyadır. Cenabı Hak insanları amellerine karşılık cezalandıracağı zaman riyakarlara: "Dünyada gösteriş yaptığınız kimselerin yanına gidin. Onların yanında bir mükafat bulabilecek misiniz?" diyecektir." (Ahmed b. Hanbel)

3) Gizli Şirk:

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:"Bu ümmetin şirki karanlık bir gecede dümdüz bir kayanın üzerinde yürüyen siyah bir karıncanın ayak sesinden daha gizlidir." (Hakim)
Büyük şirk insanı İslam dininden çıkarır, kafir yapar. Küçük şirk ise İslam dininden çıkartmayıp büyük günahlardan daha günahtır.
Gizli şirkin kefareti ise Rasulullah (s.a.s)'in devamlı olarak söylediği şu duayı tekrarlamaktır:"Allah'ım! Bildiğim şeylerde şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim şirkten de senin affını dilerim." (Ahmed)

KÜFÜR

Küfür iki türlüdür.
1 - Büyük Küfür: Bu insanı İslam dininden çıkarır.
2 - Küçük Küfür: Bu insanı İslam dininden çıkartmaz. Fakat büyük günahtır.

Büyük küfrün türleri:
Birincisi: Küfrü Tekzib (Yalanlama küfrü).
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:"Allah'a karşı yalan uydurandan veya hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zalim kim dir? Cehennemde kafirler için bir durak yok mudur sanırlar." (Ankebut: 68)
İkincisi: Doğru olduğunu tasdik ettiği halde kibirlenip yüz çevirmek.Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Meleklere Adem'e secde edin demiştik. İblis müstesna hepsi secde ettiler. O ise kaçındı, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu." (Bakara:34)
Üçüncüsü: Şüphe Küfrü (Bir şeye iman ettiği halde onun doğruluğunda şüpheye düşmek). Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kendisine böylece yazık ederek bahçesine girerken: "Bu bahçenin batacağını hiç zannetmem. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem andolsun ki orada bundan daha iyisini bulurum" dedi. Kendisiyle konuştuğu arkadaşı ona: "Seni topraktan, sonra nutfeden yaratanı, sonunda da seni insan kılığına koyanı mı inkar ediyorsun? İşte O, benim Rabbim olan Allah'tır. Rabbime kimseyi ortak koşmam" dedi." (Kehf: 35-38)
Dördüncüsü: Yüz Çevirme Küfrü (Yani iman ettiği halde Allah'ın hükümlerinden bile bile yüz çevirmek, onları tatbik etmemektir.)
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kafirler uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler." (Ahkaf: 3)
Beşincisi: Nifak Küfrü (Yani bir şeye inanmadığı halde diliyle inandığını söylemek.) Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Onlar yeminlerini kalkan edinerek Allah'ın yolundan alıkorlar. İşledikleri işler gerçekten ne kötüdür. Bu, önce inanıp sonra küfretmiş olmalarındandır. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık anlamazlar." (Münafıkun: 2-3)
İnsanı dinden çıkarmayan küçük küfür ise; küfranı nimettir. Yani Allah'ın verdiği nimete şükretmemektir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir. Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine küfrettiler (nankörlük ettiler). Bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı."(Nahl: 112)

BİD'AT

Şer'i anlamı: İslam şeriatında aslı olmayan bir şeyi icad etmek demektir.Lügat manası ise; dinde aslı olan bir şeyi icad etmek demektir.
Her kim İslam'da aslı olmayan yeni bir şey ortaya atıp bunun İslam'dan olduğunu iddia ederse yaptığı şey sapıklıktır. İslam dini bu gibi sapıklıklardan uzaktır. Bu yeni şey ister itikatta, ister amelde, ister zahiri ve batini sözlerde olsun fark etmez.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:"Her bid'at sapıklıktır." (Buharı, Müslim)
"Her kim bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa onun ameli geçersizdir."(Buhari, Müslim)
Bu hadisi şeriflerden anlıyoruz ki bütün şer'i anlamdaki bid'atler sapıklıktır.
Rivayete göre Ömer b. Hattab müslümanlara Ramazanda bir tek imam arkasında teravih namazı kılmalarını söylemiş ve evden çıkıp camide onları tek imam arkasında namaz kılarken gördüğü zaman şöyle demiştir:
"Eğer bu bid'at ise güzel bir bid'attır."
Burada Ömer b. Hattab (r.a) bid'atin şer'i anlamını değil lügat anlamını kastetmiştir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) teravih namazını bir iki gece bazı sahabelerle beraber mescidde kıldı. Sonra Rasulullah (s.a.s) teravih namazının farz kılınmasından ve ümmetine zorluk vermekten korktuğu için cemaatle teravih namazı kılmayı terk etti. Rasulullah (s.a.s) vefat edince teravih namazının farz olma ihtimali ortadan kalkmış olur.
Ömer b. Hattab (r.a) müslümanların bir kısmının cemaatle bir kısmının ise kendi kendilerine namaz kıldıklarını görünce onları bir tek imam arkasında topladı. Ömer (r.a)'nun teklifinin İslam'da aslı varolduğu için sahabeler bunu topluca kabul ettiler.

BİD'ATİN TÜRLERİ

Bid'at: Dini bid'at ve dünyevi bid'at olmak üzere iki kısımdır.Dini Bid'atler: Bunlar dört tanedir.
1) İslam Dininden Çıkartan Bid'at:
İbadet çeşitlerinden birisinin Allah'tan başkasına yapılması gibi.İbadet türlerinden bazıları; dua etmek, yardım istemek, yardımına çağırmak, adak adamak, kurban kesmek gibi...
Kim nebilerden, velilerden veya herhangi bir ölüden yardım ister veya sıkıntılı bir anında onları yardımına çağırırsa, Allah'tan başkasına adak adar veya kurban keserse dinde aslı olmayan bir şeyi yapmış olur. Allah'a karşı büyük şirk işlemiş olur ve kafir olur.
2) Haram Olan Bid'at:
Mezarlar üzerinde bina yapmak, bunların üzerine örtü koymak, süslemek, ışıklandırmak, el sürmek, mezarları mescid edinmek, ölü birisinin yüzü suyu hürmetine Allah'tan bir şey istemek ve buna benzer şeylerin hepsi haram olan bid'atlerdendir.
Cündüp b. Abdullah (r.a) şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediğini duydum:"Sizden öncekiler nebilerinin mezarlarını Mescid ediniyorlardı. Mezarları mescid edinmeyin. Bunu size yasaklıyorum." (Müslim)
Ebu Heyyar şöyle dedi: Ali (r.a) bana şu emri verdi:
"Rasulullah (s.a.s)'in beni gönderdiği işe ben de seni göndereyim mi? Gördüğün her heykeli yok et ve yükseltilmiş her kabri dümdüz yap." (Müslim)
Cabir İbn-i Abdullah (r.a) şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.s) kabrin kireçle yapılmasını, kabir üzerine oturulmasını ve kabir üzerinde bina kurulmasını nehyetti."(Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Ahmed)
3)Tahrimen Mekruh (harama yakın olan) Bid'at:
Ezanda "Hayya ala hayru'l amel" veya "Eşhedü enne Ali veliyyullah" demek veya ezandan sonra yüksek sesle salavat okumak veya dua etmek bid'attir. (Ezandan sonra alçak sesle yapılan salavat ve dua sünnettir.)
Şaban ayının on beşinci gecesi toplanıp bu geceyi kutlamak (Berat kandili), Rasulullah (s.a.s)'in doğum gününü kutlamak bid'attir.
Rasulullah (s.a.s)'i sevmek ve ona değer verip üstün tutmak, onun doğum gününde toplanıp zikretmek veya mevlüd okumakla olmaz. Eğer bu amelde hayır olsaydı Rasulullah (s.a.s)'i bizden daha çok seven ve ona bizden daha çok bağlı olan ashab-ı kiram bu günü kutlardı.
Rasulullah (s.a.s)'i sevmek ve ona değer vermek ancak ona itaat edip emrettiği şeyleri yapmak ve yasakladığı şeylerden kaçınmakla olur.
Meşhur olan, Şaban ayının on beşinci gecesinde kılınan binlik namazı bid'attir. Bu ismi almasının sebebi; bin defa ihlas suresinin okunmasıdır. Bu namaz yüz rek'attır. Her rek'atta fatihadan sonra on kere ihlas suresi okunmaktadır.
Recep ayının ilk cuma gecesinde (Regaib kandili) kılınan namaz bid'attir. Cumhuru ulema Regaib gecesi ve bu gece kılınan namaz hakkında rivayet edilen hadislerin sahih olmayıp batıl olduğuna şahitlik etmişlerdir.
İmam Nevevi (r.a) Regaib namazı hakkında şöyle diyor: "Bu namaz kötü bir bid'attir. Sapıklıktır. Çirkin ve batıldır. "Kut'il Kulub" ve "İhya" kitaplarında zikredilmesine aldanma."
Bunun gibi Receb ayının yirmi yedinci gecesini (Miraç kandili) kutlamak bid'attir. Çünkü İsra ve Mirac'ın Receb ayının hangi gecesinde olduğu veya sahabelerin bu geceyi kutladığına dair sahih bir rivayet yoktur.
Ibn-i Abbas (r.a)'ya isnad edilen Miraç kıssasında zikredilen şeylerin çoğu batıl ve sapık şeylerdir. Abbas (r.a) bu gibi rivayetlerden beridir.
4) Tenzihen Mekruh Olan Bid'at:
Her namazdan sonra musafaha yapmak, Ramazanda perşembe günü gibi belli günlerde fakirlere yemek vermek, (fakirlere yemek vermek sevap bir amel olup bunun için belli bir gün tayin edilmesi bid'attir.) Farzı kıldıktan sonra teşbih yapmadan sünneti kılmak bid'attir. (Çünkü sahih bir rivayete göre Rasulullah (s.a.s) ara vermeden iki namazın arasının birleştirilmesini nehyetti.) Ayrıca böyle yapan kişi Rasulullah (s.a.s)'in bizler-'den namazdan sonra okumamızı istediği zikirleri terk etmiş ve bunların sevabından mahrum olmuş olur.
Dünyevi Bid'atler:
İslam şeriatı belli temeller ve kaideler üzerinde inşa edilmiştir. Yiyecek ve içeceklerden haramlığı hakkında sahih delil mevcut olmayan şeyler helaldir. Kuşlar ve hayvanlardan yenilmesinin haram olduğuna dair sahih delil bulunmayanların yenilmesi helaldir. Bu İslami bir kaidedir. Diğer bir İslami kaide de fayda veren şeyler mubah, zarar veren şeyler haramdır. Bir diğer İslami kaide ise; Allah ve Rasulünün haram kıldığı haram, helal kıldığı helaldir.
Hakkında haram veya helal olduğuna dair hüküm bulunmayan şeyler Allah'ın affettiği şeylerdir. Dünyevi şeylerde şer'i bid'at yoktur. Birşey ya haramdır veya helaldir. Mesela; elbiselerden ipek, takılardan altın gibi haramlığı hakkında sahih delil mevcut olan şeylerin dışındakiler mubahtır. (Altın ve ipek sadece erkeklere haramdır.) Kadının giydiği elbisenin erkeğe, erkeğin giydiği elbisenin kadına benzemesi haramdır. Aynı şekilde giyilen kıyafetin kafirlerin kıyafetine benzemesi veya giyimde modayı takip etmek küfür olan bid'attir.
Tarım ve sanayi gibi dünyevi işlerde ilerlemek lügat bakımından bid'at olsa bile müslümanların faydasına olduğu için helal ve sevaptır.

ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA


ŞİRKTEN KORUNMA VE SAKINMA


Bu, tevhidin gerçekleşmesi için gerekli üçüncü unsurdur. Bu, şirkin bütün çeşitlerini, büyüğünü küçüğünü, açığını gizlisini bilmeyi gerektirir. Şirkin bütün kirlerinden temizlenmek ve ona giden bütün yollardan kaçınmaktır.
Dediğimiz gibi eşya zıttıyla bilinir. Tevhidin de gerçek şekliyle bilinebilmesi için, şirkin tanınması gerekmektedir.
Şimdi de şirkin ne olduğuna bakalım.
Şirk
Şirk, insanın Allah'a ait olan hususlarda, O'na ortak koşmasıdır. Bu, bir tanrı edinerek ona ibadet etmesi, itaat etmesi, ondan yardım dilemesi, sevmesiyle olur. Bu kendisiyle birlikte, salih amelin kabul edilmediği büyük şirktir. Bundan da öte, şirkin olduğu yerde salih amel olmaz. Çünkü amelin kabul ve salih olması için ihlasla Allah için yapılmış olmalıdır.
Allah şöyle buyurur: "Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç ortak koşmasın." (Kehf,110) Bu affedilmeyen bir günah halidir: "Allah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını (günah) dilediğine bağışlar. " (Nisa, 48) Müşriklere cennet haramdır. Onun yeri cehennemdir: "Kim Allah'a ortak koşarsa, kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun yeri cehennemdir. Zalimlerin yardımcıları yoktur."



Şirkin Çeşitleri



Şirk iki çeşittir: büyük şirk, küçük şirk.
Büyük şirk, Allah'ın affetmediği, sahibinin kesinlikle cennete giremeyeceği şirktir. Küçük şirk ise, eğer Allah'ın rahmeti olmaz ve insan ölümünden önce tevbe etmezse, kendisine yaklaşanın ve üzerinde ısrar edenin kafir olarak ölmesinden korkulan büyük günahlardır.



Büyük Şirk


Büyük şirkte iki çeşittir: açık ve görünür; kapalı ve örtülü.
Açık büyük şirk, Allah'la birlikte bir ilaha -ki bu güneş ve ay gibi bir gök cismi, put ve taş gibi cansız bir varlık, buzağı ve inek gibi bir hayvan, kendilerinin tanrı olduğunu iddia eden veya onlar için bu tür iddiada bulunulan ve bazı insanların da tasdik ettiği -Firavun gibi- ibadet etmektir. Mesih, Meryem oğlu İsa'ya, bizce bilinmeyen cin, şeytan ve melek gibi mahlukata ibadet edenler de bu cümledendir. Çeşitli milletlerde onlara tapan kullar buluna gelmiştir.
Gizli büyük şirk: Bunu çoğu insan bilmez. Ölülere ve makamat sahibi kabirlere dua etmek, onlardan yardım dilemek, hastalara şifa, zorlukların giderilmesi, darda kalanlara yardım elinin uzatılması, düşmana karşı yardım gibi ihtiyaçların giderilmesini onlardan istemektir. Ki bunlara; ancak Allah'ın gücü yeter. Onların zarar ve yarar verdiklerine inanmaları da böyledir. İbnü'l-Kayyım'ın dediği gibi dünya şirkinin aslı budur. Bu şirkin gizli olmasının iki nedeni vardır:
a- İnsanlar yaptıkları bu duayı, yardım dilemeyi ibadet olarak isimlendirmiyorlar. İbadeti sadece rükuya, secdeye, namaz ve oruca hasrediyorlar. Gerçek olan şu ki, daha önce de açıkladığımız üzre, ibadetin ruhu duadır. Bir hadiste şöyle buyurulur: Dua ibadettir.
b- Onlar, bizim kendilerine dua ettiklerimizin, yardım dilediklerimizin bir ilah ya da rab olduklarına inanmıyoruz, diyorlar. Tersine, bizim gibi yaratık olduklarına inanıyoruz, ancak onlar, bizimle Allah arasında aracıdırlar, katında bize şefaat edicidirler, diyorlar.
Bu, Allah'ı (c.c.) bilmemekten dolayıdır. O'nu zorba bir hükümdar, müstebid bir yönetici gibi kendisine ancak aracı ve şefaatçılarla ulaşılabileceğini sanmalarından dolayıdır. Bu, eskiden müşriklerin de kapıldığı bir vehimdir. Tanrı ve putları hakkında şöyle diyorlardı: "Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz" (Zümer, 3) "Onlar, Allah'ı bırakarak kendilerine fayda da zarar da vermeyen putlara ibadet ederler; bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır derler."(Yunus, 18)Hiç bir zaman tanrılarının ve putlarının yarattığına, rızık verdiğine, dirilttiğine, öldürdüğüne inanmadılar. Allah şöyle buyurur: "Ey Muhammed! And olsun ki, onlara, gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorsan, onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır, derler." (Zuhruf, 9) "De ki, gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Allah'tır, diyecekler. O zaman O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız? de. (Yunus, 31).Allah katındaki bu inançlarıyla, Allah'ın göklerin ve yerin yaratıcısı, rızık veren, her şeyi yöneten, dirilten ve öldüren olduğu; putların ise sadece Allah katından şefaatçi ve aracı oldukları inancıyla birlikte; Kur'an onları şirkle nitelendirmiş, müşrik olarak isimlendirmiştir. Şirkten dönünceye, Lailahe illallah deyinceye kadar, öldürülmelerini emretmiştir. Kim bunu derse, İslâm'ın hakkı dışında kanı ve malı korunmuş olur. Allah Teâlâ, aracı ve şefaatçiden müstağnidir. O, kuluna şah damarından daha yakındır.Şöyle buyurmaktadır: "Kullarım, sana beni sorarlarsa; bilsinler ki, ben onlara yakınım."(Bakara, 186) "Rabbiniz, bana kulluk edin ki, size karşılığını vereyim, buyurmuştur. " (Mümin, 60)
Girmek isteyen herkese Allah'ın kapısı açıktır. Ne kapıcısı vardır ne de örtüsü.


Allah'tan Başkasını Kanun Koyucu Olarak Kabul Etmek


Çoğu insana gizli kalan, bilinmeyen büyük şirkin başka bir çeşidi de, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak ve hakem olarak kabul etmektir. Diğer bir deyişle, bazı insanlara, fert veya grup olarak, kendileri veya başka birilerine kesin bir kanun koyma hakkı vermektir. Onlar dilediklerini helal, dilediklerini de haram kılarlar. Onlar, Allah'ın izin vermediği ve onun şeriatına zıt olan yöntem ve düşünce koyarlar. Diğerleri de onların koydukları bu yasalara, sanki isyan edilmeyip itaat edilen bir ilahi yasa, bir semavî hüküm imiş gibi itaat ederler.
Şüphesiz ki yaratıklar hakkında yasamada bulunmak sadece Allah'ın hakkıdır. Onları yaratan, rızıklandıran, her türlü nimeti onlara bahşeden O'dur. Onları sorumlu kılmak, emretmek, nehy etmek, helal ve haramı belirlemek te O'nun hakkıdır. Çünkü O insanların rabbi, meliki, ilahıdır. O'ndan başkasının rububiyet, mülkiyyet ve uluhiyyet hakkı yok ki, hüküm ve teşrii hakkı bulunsun. Dünya O'nun mülküdür. Allah'ın mülkündeki insanlar, onun kullarıdır. O, bu ülkenin efendisi ve hakimidir, hükmetmek, yasa koymak helal ve haram kılmak O'na, dinlemek ve itaat etmek ise kullarına düşer. Bu ülke vatandaşlarından biri, bu ülkenin efendisinin izni olmaksızın orada bazılarının emir ve nehiy, helal ve haram kılmak, hükmetmek ve yasa koyma hakkının bulunduğunu iddia ederse; Hakimin kullarının bazısı O'nun mülkünde O'na ortak koşmuş, yalnızca O'na ait olan yönetim ve yasama konusunda, O'nunla çatışmış olur. Bundan, Kur'an, ehl-i kitabın şirk içinde olduğuna hükmetmiştir. onları, müşrikler olarak adlandırmıştır. Çünkü onlar yasama hakkını, haham ve rahiplere vermişler, onların belirledikleri haram ve helallere itaat etmişler. Kur'an bunu, Meryem oğlu Mesih'e yapılan ibadete denk saymıştır. Allah şöyle buyurur: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa, tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emr olunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31) Nebi (a.s.) bu ayeti, cahiliye günlerinde hristiyan olan Adiy b. Hatem et-Taî'ye şöyle tefsir etmiştir: Müslüman olup Peygamberin yanına gelen Adiy'e, Efendimiz bu ayeti okudu. Adiy diyor ki; hristiyanların onlara (hahamlara) ibadet etmediklerini söyledim. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Elbette, onların haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını da helal kabul ettiler ve onlara tabi oldular. Bu onların, onlara ibadetidir. (Ahmed,Tirmizi) Bu ayet ve Rasûlullah'ın hadisinin bunu tefsiri, kim Allah'tan başkasına kötülükte itaat eder, ya da Allah'ın izin vermediği bir konuda ittiba ederse; onu bir rabb ve mabud edinmiş, Allah'a ortak koşmuş olur. Bu da Allah'ın dini olan tevhide terstir. İhlas kelimesinin, Lailahe illallah'ın delalet ettiği; ilahın, kendisine ibadet edilen olduğudur. Allah, onların haham ve papazlarına olan itaatini, ibadet olarak isimlendirmektedir. Ve onları, erbab, yani ibadette Allah'ın ortaklan olarak adlandırmaktadır. İşte bu, büyük şirktir. Bir mahluka itaat eden, Allah ve Rasûlü'nün koyduğu hükümden başkasına tabi olan herkes, onu böylece adlandırmasa bile, onu bir rab ve mabud edinmiştir. Bir ayette Allah şöyle buyurur: "Eğer onlara itaat ederseniz, müşrik olursunuz." (Enam, 121) Aynı anlamda başka bir ayet ise şöyledir: "Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? (Şura, 21)Kur'an ve sünnetin, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak kabul edip Allah'ın izni olmadığı konularda tabi olan hakkında hükmü buysa; kendisini Allah'a denk tutan, uluhiyyetin özelliklerinden olan hükmetme, kanun koyma, helal ve haram kılma hakkını ona veren hakkındaki hükmü nasıl olur?



Küçük Şirkin Çeşitleri



Büyük şirkin dışında şirkin başka tür ve çeşitleri de vardır. Küçük şirk olarak adlandırılan bu şeyler, büyük günahlardandır. Belki de, Allah katında diğer büyük günahlardan daha büyüktür. Bunlardan bazıları:
Allah 'tan başkası adına yemin etmek
Bu, küçük şirktir. Peygamber adına, Kâbe-i şerif adına, evliyadan biri adına, büyüklerden biri adına, vatan adına, baba, dede, v.d. mahlukat adına yemin etmektir. Bunların hepsi şirktir. Hadis'te şöyle buyurulur: "Kim Allah'tan başkası adına yemin ederse kafir olur, ya da müşrik olur." (Tirmizi)
Bu, yeminde, yemin edilene tazimin bulunmasından dolayıdır. Oysa; tazim ve takdise layık olan sadece Allah'tır. Bundan dolayı, başkası adına yemin nehy edilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Babalarınız adına yemin etmeyin." "Kim yemin ederse, Allah adına yemin etsin veya terk etsin."
İbn-i Mesud (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Allah adına yalan yere yemin etmek, başkası adına doğru yere yemin etmekten daha iyidir. Dindeki bilinen gerçeklerden biri de, Allah adına yalan yere yemin etmek büyük günahtır. Ancak, şirkin hem büyüğü,hem küçüğü sahabenin fakihlerine göre; en büyük günahtır.(Allah'tan başkası adına yemin edene, ne bunu yerine getirmesi gerekir, ne de bunun bir kefareti vardır. Çünkü bu, şirktir. Ve şirkin, bir değeri yoktur. Ona düşen ancak şudur: Allah'tan istiğfar dilemesi, Resulullah'ın (s.a.s.) dediğini demesidir: "Kim Lat ve Uzza adına yemin ederse, Lailahe illallah desin."(Buhari) Bu hadisin belirttiğine göre; şirkin kefareti yedirmek içirmek değil, tevhidi yenilemektir.)


Halka ve ip Takmak:


Tevhid, Allah'ın kainatta koyduğu sebeplere sarılmaya karşı çıkmaz. Açlığı gidermek için yemek, susuzluğa karşı su, tedavi için ilaç, savunma için silah gereklidir. İnsan hastalığında doktora gider. Doktor da ona bir ilaç verir ya da ameliyat veya başka bir şeyi uygun görür. O da bunlara kulak verir, yerine getirir. Bu, tevhidden dışarı çıkmak değildir. Tevhidin karşı çıktığı, meydana gelen veya meydana geleceği sanılan bir belayı defetmek için, Allah'ın meşru kılmadığı gizli sebeplere sarılmaktır.
Madeni halkalar takmak, kollara ip bağlamak bu türdendir. İmam Ahmed, İmran b. Husayn'den şöyle rivayet etmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir adamın kolunda halka gördü. Sende tunçtan bir şey görüyorum, yazıklar olsun, nedir bu, dedi. Zayıflıktan deyince, o, senin ancak zayıflığını artırır, çıkar onu, üzerinde iken ölürsen, kesinlikle kurtuluşa eremezsin, buyurdu.
Peygamber (s.a.s.)'in, bunun üzerinde bu derecede durmasının nedeni, şirkin türlerinden sakınmak, sahabeye bu kapının tamamen kapatılmasını öğretmek içindir. Bundan dolayı, Huzeyfe b. Yemame ziyaretine gittiği bir hastanın yanma girdiğinde kolunda sıtmayı önlediği söylenen bir ip görünce; onun kesilmesini istedi ve şu ayeti okudu: "Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf, 106)


Nazar Boncuğu, Muska Takmak:


Bu da, şirkin bir çeşitidir. Arapların, özellikle çocuklara taktığı bir boncuk ve muskadır. Bunun onları, cinlerden koruduğu, nazar değmesini önlediğini sanıyorlardı. İslâm bunu ortadan kaldırdı, koruyucu ve engelleyici olmadığım öğretti.
Ahmed, Ukbe b. Amir'den merfu olarak rivayet etmiştir: "Kim boncuk asarsa, Allah onun işini bitirmez: Kim katır boncuğu takarsa Allah onu korumaz." Diğer bir rivayette ise, "Boncuk takan şirk koşmuş olur." Boncuk takmanın anlamı, bunun bir hayrı celb ettiğine veya bir şerri defettiğine kalbin inanmasıdır. Bu, kesinlikle şirktir. Çünkü, bu işte, Allah'tan başkasından zararın defedilmesini istemek vardır. Allah şöyle buyurur: "Allah sana bir sıkıntı verirse; O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye gücü yetendir. "(Enam, 17)
Bu boncuk türleri, camia, haraz, hicab olarak adlandırılan eşyalardır. Bunları kullanmak büyük günahlardandır. Gücü yeten herkesin, bunu yok etmesi vacibtir. Said b. Cübeyr'den rivayet edilmiştir: "Kim bir insanın boncuk ve muska takmasını engellerse, bir köle azad etmiş gibi sevaba girer."
Eğer bu muska, Kur'an ayetlerinden bir ayet veya Allah'ın isim ve sıfatlarından biri olursa, bu durumda bunu kullanmak nehy kapsamına girer mi? Yoksa; istisna edilip takılması caiz olur mu? Selef bu hususta ihtilaf etmiştir. Bazıları ruhsat vermiş, bazıları ise menetmiştir. Şu delillerden dolayı, Kur'an'dan bile olsa; her türlü muskanın kullanılmasının caiz olmadığı görüşünü tercih ediyoruz:
1-Muska,boncuk konusundaki nehyin genel olması.Bu konudaki hadisler,hiçbir istisnaî durum belirtmemektedir.
2-Seddüzzeria (Şerre giden yolun kapatılması).Kur'an'dan olan muskanın takılmasına ruhsat verildiğinde başka şeylerin takılmasına kapı aralanmış olur. Şer kapısı açıldığında, bir daha kapanmaz.
3-Bu, Kur'an'ın pisliklerle karşı karşıya gelmesine neden olur. Çünkü, bunu takan defi hacet, cünüplük v.b. durumlarda bunu üzerinde bulundurur.
4-Bu işte, Kur'an'ı hafife alma, getirdiklerine muhalif bir tavır sergileme vardır. Dosdoğru olan bu kitabı Allah, insanlara hidayet rehberi olsun, karanlıklardan nura çıkarsın diye indirmiştir, kadınlara ve çocuklara muska ve boncuk olsun diye değil.


Üfürükçülük


Bu da tevhide zıt olan şeylerdendir. Üfürükçülük, cahiliye araplarının kendilerinden afetleri koruduğu inancıyla; cinlerden yardım dileyerek söyledikleri bazı yabancı ve anlamsız ifadelerdir. İslâm gelince bunu kaldırmıştır. Bir hadis şöyledir: "Üfürükçülük, muska, boncuk ve sihir şirktir." Sahabeden şöyle rivayet edilmiştir: Abdullah b. Mesud (r.a.) hanımının boynunda bir ip görünce bunun ne olduğunu sordu. Beni sıtmadan koruyan okunmuş bir iptir, cevabını verdi. Çekip kopardı ve attı. Sonra şöyle dedi: "Abdullah'ın ailesi şirkten uzaktır. Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim: Üfürükçülük, muskacılık ve sihir şirktir." Kadın "gözüm seyriyordu, falan yahudiye gittim, üfürünce geçti" dedi. Abdullah, bu şeytanın işidir, karşılığını verdi. Şeytan bunu eliyle yapıyor. Okuyup üflediğinde şunu söyleseydin sana yeterdi: "Ey insanların Rabbi! Bu darlığı kaldır, şifa ver, şifa veren sensin. Şifan öyle bir şifadır ki, ondan başka şifa yoktur. Ve o hiçbir hastalığın izini bırakmaz."
Haram olan okuyup üfleme, içinde Allah'tan başkasından yardım isteme bulunan veya küfür ya da şirk bulunan, arap dilinden başka bir dilde yapılmış olanıdır. Bunun dışındaki okuyup üflemenin bir zararı yoktur. Sahih-i Müslim'de, Avf b. Malik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Cahiliyyede üfürükçülük yapıyorduk. Rasulullah'a, bunun hakkında ne diyorsun, dedik. Yaptığınızı bana gösterin, şirk bulunmayan okuyup üflemede bir beis yoktur." Suyutî diyor ki, şu üç şart bulunursa, okuyup üflemenin caiz olduğu hususunda ulemanın ittifakı vardır:
1 Allah'ın kelamı, isimleri veya sıfatlarıyla olması.
2 Arapça ve anlaşılır bir şekilde olması.
3 Gerçekte bunun bir etkisinin bulunmadığına,bunun Allah'ın takdiriyle olduğuna inanılması.
Hadiste zikredilen sihir, erkeğin kadını, kadının da erkeği sevmesi için yapılan sihirdir.


Büyücülük:


İslâm'ın yasakladığı şirkin başka bir çeşidi de büyüdür. Büyü, hayal ve vehmin bir türüdür. Büyü, üfürükçülük, düğüm bağlama bu türdendir. Allah'ı bırakıp, cin, şeytan ve yıldızlardan yardım dileme bulunduğundan dolayı şirktir. Hadiste şöyle buyurulu yor: "Kim bir düğüm bağlar ve üfürürse; sihir yapmıştır. Kim de sihir yaparsa, şirk koşmuş olur."
Bu İslâm'da ve diğer semavî dinlerde büyük günahlardandır. Musa'nın (a.s.) diliyle Kur'an'da şöyle denilmektedir: "Sihirbaz nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz."(Taha, 69)"Yaptığınız sihirdir. Ancak Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah fesad edenlerin işini elbette düzeltmez."
(Yunus, 81)Peygamber Efendimiz bunu, şirkten sonra, helak edici yedi şeyden biri olarak saymıştır.
Kur'an bize, sihrin ve onu yapanların şerrinden Allah'a sığınmayı öğretmektedir:"Düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden (Allah'a sığınırım)."(Felak, 4) Büyücüler, büyü yapmak istedikleri zaman ip bağlarlar, her düğüme üflerler, ki istedikleri olsun.
Selef imamların çoğu, büyü yapanın kafir, büyünün de küfür olduğu görüşündedir. Malik, Ebu Hanife, Ahmed bu görüşte olanlardandır.Birçok sahabeden rivayet edildiğine göre; büyücünün cezası kılıçla öldürülmektir. Buhari'de, Bicale b. Abde'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ömer b. Hattab, büyücü kadın ve erkeklerin öldürülmelerini emretti. Biz de üç tanesini öldürdük." Müminlerin annesi Hafsa (r.a.) ve sahabeden Cendeb (r.a.) den büyücünün öldürülmesi hakkında sahih rivayet vardır. Sihrin kendisinin haram olduğu gibi, bunu tasdik eden, bu işte çalışan ve katkısı bulunan bu günaha ortaktır. Efendimiz (s.a.s.) buyurmuştur: "Üç kişi cennete girmeyecektir: Sürekli içki içen, sihri teyid eden, sılayı rahmi kesen. "( Ahmed ve İbn-i Hibban.)


Müneccimlik:


Büyünün bir çeşidi de müneccimlik diye bilinen şeydir. Burada kastedilen ve bunu yapanların da zannettikleri şey, gelecekte meydana gelecek, özel ve genel olayları yıldız aracılığıyla, onlara bakarak haber vermektir. Bu büyünün bir çeşitidir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kim yıldızlarla haber vermeye çalışırsa, büyüyle haber vermiş olur(Ebu Davud.)
Bu hadis, astronomi ilmi, yıldızların uzaklığını, yerlerini, yörüngelerini, gözlem ve araçlarla inceleyen ilim, hakkında değildir. Bu, ilm-i felek (astronomi)tir. Bu, ilkeleri, kuralları ve araçları olan bir ilimdir. Ancak bu hadis, bu ilmi küfre götürecek şekilde, gaybı bildiğini iddiasıyla -ki, gayb bilgisine sadece Allah'ın sahip olmasından dolayı şirke düşülmüş olmaktadır- öğrenen hakkındadır.


Tivele, Büyü ve Şirktir:


Bu, eskiden büyücüler arasında yaygın olan bir büyü türüdür. Harf, kelime v.b. bazı şeyleri yorumlamaktan ibarettir. Bununla kadının erkeği, erkeğin de kadını sevdirilmesi hedeflenmektedir. Daha önce şöyle bir hadis zikretmiştik: "Okuyup üfleme, muska ve sihir şirktir."


Kahin ve Falcılar:


Kahin ve falcı, müneccim gibidir. Kahin gelecekte olacak ve insanın içindekilerden haber veren kişidir. Falcı da, kahin, müneccim ve rammel gibi gaybı bildiğini iddia eden kimsedir. İster gelecek için kehanette bulunsun, isterse insanın içindekiler için..İsterse de cinlerle ilişki kurarak, bakarak, kumu çiziktirerek, fincana bakarak..
Müslim, Sahihinde Nebi'nin (s.a.s.) şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Kim bir falcıya gidip bir şey sorar ve ona inanırsa, kırk namazı kabul olmaz." Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadiste ise; "kim bir kahine gider ve onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed'e indirileni inkar etmiş olur." Bunun nedeni, Muhammed (s.a.s.)'e indirildiğine göre; gaybı Allah'tan başkasının bilemeyeceğidir. Allah şöyle buyurur: "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur, de."(Neml, 65)"Gaybın anahtarları O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. "(Enam, 59)"Gaybı bilen Allah, gayba kimseyi muttali kılmaz. Ancak peygamberlerden, bildirmek istediği bunun dışındadır.(Cin, 26-27)O kadar ki; Peygamber Efendimiz, vahiy aracılığıyla, Allah'ın kendisine bildirdiğinin dışında, gaybı bilmiyordu. Bundan dolayı, ona şöyle hitap etmektedir: "De ki: Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Gaybı bilseydim daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan bir milleti uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim." (A'raf, 188)Büyücü ve kahinlerin yardım istedikleri cinler, gayb bilgisini elde etmeye güçleri yetmez. Kur'an, Süleyman'ın (a.s.) ölümünü, cinlerin bilmediklerini zikretmektedir: "O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı, alçak düşüren bir azab içinde kalmazlardı.-"( Sebe, 14) kahin ve falcıları, gaybı bildikleri zannıyla tasdik etmek, Allah'ın açık ayetlerle indirdiğini inkardır. Onlara gitmenin, din adına yaptıkları fecaati tasdik etmenin hükmü bu ise; kahin ve falcıların kendi durumları ne olur? Din onlardan uzak olduğu gibi, onlar da dinden uzaktır. Bir hadis şöyledir: "Uğursuzluk yapan, uğursuzluğa yol açan, kahinlik yapan ve buna neden olan, büyü yapan ve büyüye yol açan bizden değildir." (Bezzar.)



Allah'tan Başkasına Adakta Bulunmak:


Bu da bir şirktir. Kabir ve ölülere adakta bulunmak gibi. Bu, adağın ibadet ve kurbet (yakınlık) olmasından dolayıdır İbadetin ise, Allah'tan başkasına yapılması caiz değildir. Allah şöyle buyurur: "Sarfettiğiniz harcı ve adadığınız adağı şüphesiz Allah bilir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur."(Bakara, 270.)Ayetteki zalimlerden maksat, müşriklerdir. Şirk, büyük bir zulümdür. Allah'tan başkasına ibadete yönelen kesinlikle şirke düşmüş olur.
Bazı alimler şöyle diyor: Çoğu avamda gördüğümüz adak, kaybolan bir insan, bir hasta veya bir ihtiyaç içinde olanın bazı salih insanların kabirlerine gitmesi şeklinde yapılan adaktır. Orada şöyle der: "Ey falan efendi! Eğer Allah kaybolanı geri döndürürse veya hastam şifa bulursa ya da ihtiyacım giderilirse, sana bu kadar altın veya bu kadar yiyecek ya da şu kadar mum ve yağ!.."
Şu delillerden dolayı bu adak batıldır:
1 Çünkü bu, bir mahluka yapılan adaktır. Bu ise; caiz değildir. Bu ibadettir. İbadet mahluka yapılmaz.
2 Adakta bulunulan ölüdür. Ölünün yapabileceği bir şey yoktur.
3 Bunu yapan, Allah'tan başkasının, ölünün, hayata yaptırımı olduğunu zannetmektedir. Bu inanç küfürdür.
Görüldüğü gibi, para, mum, yağ v.b. şeyler alıp bunları evliyanın mezarlarına yakınlık olsun diye götürmek müslümanların icmasıyla haramdır. Bu tür adak, haram olduğuna göre, bunun yerine getirilmesi gerekmez. Üstelik, şu üç delilden dolayı caiz olmaz:
1- Yapılan bu iş, Peygamberimizin emrine muhaliftir. Şöyle buyurur:"Kim, bizde olmayan bir iş yaparsa, bu merduddur (reddedilir)." (Müslim.)
2- Allah'tan başkasına adakta bulunmak şirktir.Şirkin bir değeri yoktur. Bu, yaratıklar adına yemin etmek gibidir. Yerine getirilmesi gerekmez. Kefareti de yoktur. Şeyhu'l-İslâm İbn-i Teymiyye'nin dediği gibi, ancak istiğfar gerekir.
3-Temelinde günah bulunan bir adaktır. Sünnetin belirttiğine göre, içinde günah ve şirk bulunan adağın yerine getirilmesi gerekmez. Tersine yerine getirilmemesi gerekir. Sahih-i Buhari de Hz. Aişe'den (r.a.) merfu olarak rivayet edilmiştir: "Kim Allah'a itaat etmek için adakta bulunmuşsa, itaat etsin, kim de Allah'a isyan etmek için adakta bulunmuşsa, isyan etmesin."
Sabit b. Dahhak'tan rivayet edilmiştir: Bir adam, Buvane'de bir deve kesmeyi adamıştı. Bunu, Efendimize sordu. Şöyle dedi: "Orada ibadet edilen bir cahiliye putu var mı? Hayır, dediler. Orada, bayram yapıyorlar mı? diye sorduğunda, yine hayır, dediler. O zaman, Peygamber (s.a.s.) buyurdu: Adağını yerine getir. Allah'a isyanda ve hiçbir şeye güç yetiremeyen insanoğluna yapılan adak yerine getirilemez.


Allah'tan Başkasına Kurban Kesmek:


Şirkin başka bir çeşidi de Allah'tan başkası için kurban kesmektir. Tanrılarına ve putlarına kurban kesmek bütün arap toplumunun adetiydi. İslâm, bunu kaldırdı. "Allah'tan başkası adına kesilenler haram kılındı."(Maide, 30)'' Yani, Allah'ın ismi dışında put v.b. şeylerin ismi anılarak kesilen hayvanlar, ibadet, tazim ve kutsamak için taş, ağaç v.b. putlara kesilen hayvanlar haramdır. Çünkü kesme işi ancak Allah için olur. Bundan dolayı Allah, Resûlüne namazını Allah için kılmasını,kurbanı da yine Allah için kesmesini emreder:"Allah için namaz kıl ve kurban kes."(Kevser, 2)Aynı şekilde, O'nun yolunun namazında ve ibadetinde, onlarınkine zıt olduğunu müşriklere ilan etmesini emreder: "De ki namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi içindir. O'nun hiç bir ortağı yoktur, böyle emrolundum." (Enam, 162-163)Buradaki ibadet, yakınlık niyeti ile kurban kesmektir.
Hz. Ali'den rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.s.) bana dört şey söyledi: "Allah'tan başkasına kurban kesene Allah lanet etsin, anne babasına lanet edene Allah lanet etsin, bir suçlu saklayıp koruyana Allah lanet etsin, tarla, arsa v.b. şeylerin sınırını değiştirene de Allah lanet etsin." (Müslim)
Tarık b. Şihab'dan rivayet edilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu: Bir insan cennete bir sinekten dolayı girdi. Başka biri de cehenneme, sinekten dolayı girdi. Bu nasıl olur, ey Allah'ın Rasûlü dediler. İki adam, putu bulunan bir millete uğradılar. Bu puta bir şeyin kurban edilmesi gerekiyordu. Biri diğerine, benim keseceğim bir şey yok, dedi. Ona sinek bile olsa bir şey kes dediler. O da tuttu bir sinek kesti. Cehennemlik oldu. Diğerine de, bir kurban kes, dediler. Ben Allah'tan başkasına kurban kesmem, dedi. Başım vurdular. Ve cennetlik oldu." (Ahmed)
Peygamber (s.a.s.), bu mümin kişiyi övdü. Cennete girdiğini haber verdi. Çünkü o, ölüme sabretmiş, Allah'tan başkasına kurban kesmeye razı olmamıştı. Çünkü sorun, çok boyutluydu. Bugün Allah'tan başkasına sineği kurban eden, yarın da deveyi kurban edebilirdi.
İslâm tevhide ve şirkten kaçınmaya o kadar önem vermiştir ki; Allah'tan başkasına kurban kesilen bir yerde, Allah (c.c.) için kurban kesilmesini yasaklamıştır. Sabit b. Dahhak'ın Buvane'de bir deve kesmeyi adayan adam hakkında rivayet ettiği hadis bunu göstermektedir.


Uğursuzluğa İnanma Şirktir:


Şirkin bir başka çeşidi de uğursuzluğa inanmaktır. Bu, duyulan ve görülen bazı şeyleri uğursuz saymaktır. Niyet ettiği yolculuk, evlenme, ticaret v.b. şeylerden, bundan dolayı vazgeçmektir. İhlasla Allah'a (c.c.) tevekkül etmediği, O'ndan başkasına yöneldiği ve kalbinde uğursuzluğa itikad bulunduğundan dolayı şirke düşmüş olur.
İmam Ahmed, Peygamber'in (s.a.s.) şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kim, uğursuzluğa inandığından dolayı, işinden vazgeçerse, şirk koşmuş olur. Bunun kefareti nedir, dediklerinde, şöyle söylemendir buyurdu: "Allah'ım! Senin hayrından başka hayır yoktur. Senin uğursuzluk olarak bildirdiğinden başka da uğursuzluk yoktur. Senden başka tanrı da yoktur."
İnsanın nefsindeki bazı tedirginlik ve tereddütlerin bir zararı yoktur. Allah'a tevekkül ederek onun yolunda yürürse; uğursuzluk onu, niyet ve amacından alıkoyamaz. Ebu Davud ve Tirmizi, İbn-i Mesud'dan (r.a.) merfu olarak rivayet etmişlerdir. Uğursuzluk şirktir, uğursuzluk şirktir. Bizden değildir. Bunu ancak Allah'a tevekkül yok edebilir."
"Bizden değildir, ancak"ın anlamı, beşerî zayıflığın gereği olarak kalbinde bir şey kalırsa, bu istisnadır. Allah, kendisine yapılan tevekkülden dolayı, bunları onun kalbinden söküp alır. "Allah'a tevekkül eden kimseye, O yeter." (Talak, 3)
Uğursuzluğun karşıtı, fe'l uğura inanmakdır. İnsanın duyduğu bir söze, gördüğü bir şeye binaen, hayırlı bir şeyin olacağını sanmasıdır. Efendimiz (s.a.s.) güzel uğuru severdi. Şöyle buyurdu: Uğur (fe'l) hoşuma gidiyor. O nedir, diye sorulduğunda, güzel sözdür, karşılığını verdi.
Buna bir örnek verelim: Hasta bir adamın, başka birini şöyle derken duymasıdır: Ey sağlam kişi. Bundan dolayı, bu insan bir hayır umar. Bu, güzel bir şeydir. Çünkü geniş emel ve Allah hakkında hüsnü zan beslemeye çağrıdır. Uğursuzluk ise, Allah (c.c.) hakkında suizan ve boşu boşuna başkasından bir şey beklemektir.


Blog Listem

  • FİLİSTİNİN TAPUSU.BİZİM ELİMİZDE - 2014 YILINDAN BER, İSRAİLİN UÇAK YAKITI TÜRKİYEDEN GİDİYOR.ÜZGÜNÜM. İSRAİL İŞGALCİFİR.GELDİĞİYERE SÜRÜLMELİ. ERDOĞAN,KUDÜSÜ İSRAİLE SATTI.>>https://yo...
    1 yıl önce
  • ŞİRK ve KÜFÜR: Kadının Namazı - ŞİRK ve KÜFÜR: Kadının Namazı: أَلنِّسَاءِيَّاتْ KADININ NAMAZI EVİNDE OLMALIDIR -2 صلاة المرأة في بيتها -25 الحديث الخامس والعشرون : عَنْ أُمِّ حُمَيهدٍ ا...
    10 yıl önce
  • İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR - İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR .إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ Allah katında tek Din İslâmdır. Laiklik; geniş ve basit tanımı ile, dinin siyasal ha...
    10 yıl önce
  • İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR - * İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR * .إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ Allah katında tek Din İslâmdır. Laiklik; geniş ve basit tanımı ile, dinin siyasal h...
    10 yıl önce
  • REÇETE-şiir - Ey yüksek sosyeteye mensup modacı hanım, Eğlence zümresinin başının tacı hanım, Bu metod ki, sizlerin müsbet ilâcı hanım: Dışının görünüşü içinin aynasıd...
    10 yıl önce
  • SAAT KODLARI - http://sitene-kod-ekle.tr.gg/saat-kodlar&%23305;-flashl&%23305;--k1-.oe.rnekli-k2-.htm
    13 yıl önce
  • Manyaklara Güzel Cevap - ÖRTÜNMEK İSLAMIN EMRİDİR. CHP'den,İSLAM DİNİNE HÜCUM CHP Deşifre Olmuştur Bunlar,Türbanlıyı mahkemeye veriyor,Çarşaflıya rozet takıyor.Halkı aldatıyorlar.
    13 yıl önce
  • HIRİSTİYANLAR PİSLİKTİR SEVİLMEZ - وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ *(BAKAR...
    14 yıl önce
  • Hıristiyanlar Sevilmez - وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ *(BAKAR...
    14 yıl önce
  • Hak Din İslamdır - *HAK DİN.TEK DİN.İSLAMDIR.* (ÂLİ IMRÂN suresi 19. ayet) إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن...
    14 yıl önce
  • İki Yüzlülük - 259) İki Yüzlülüğün Kötülenmesi Bu bölümdeki bir ayet ve iki hadis-i şeriften insanların iki yüzlülüklerini herkesten gizleyebileceklerini, fakat Allah’tan...
    14 yıl önce
  • İki Yüzlülük - İki Yüzlülüğün Kötülenmesi 259) İki Yüzlülüğün Kötülenmesi Bu bölümdeki bir ayet ve iki hadis-i şeriften insanların iki yüzlülüklerini herkesten gizleyebile...
    14 yıl önce
  • HUDÛD (İSLAM CEZA HUKUKU) - 15: HUDÛD (İSLAM CEZA HUKUKU) *BÖLÜM: 1* *Ø** KENDILERINDEN KALEM KALDIRILAN, CEZA VERILMEYEN KIMSELER VAR MIDIR?* *1423-* Ali (r.a.)’den rivâyete göre,...
    15 yıl önce
  • SAPIKLIĞA DÜŞEN KAVİMLERİN GÖRÜŞLERİ - Şimdi bizim sapık kavimlerin rububiyetle ilgili görüşlerini incelememiz Kur’an-ı Kerim’in onları hangi noktalardan ve niçin reddetme yoluna gittiğini ve b...
    15 yıl önce
  • Demokratik çalışma ve amel ilişkisi - *Demokratik Çalışma ve Amel ilişkisi :* İslam adına , müslüman olarak belli bir partinin çalışmalarına katılan kimselerin yaptıkları bu iş, sıhhat şartl...
    15 yıl önce
  • İBNİ TEYMİYYE-8.CİLT - بســـم الله الرحمن الرحيم "(İyi bilinmelidir ki) Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur ve onlar üzülecek de değildirler. Onlar, iman edip (gerektiği gi...
    15 yıl önce
  • Çay Sohbeti - *İBN-İ TEYMİYYE** ve İBN-İ TEYMİYYE-7.Cilt ve İBNİ TEYMİYYE-8.CİLT* *İslâm Güneşi,Mekke'den Doğar.Dünyayı Aydınlatır.* *İslâm Bahçesinde,Dinî Yazı,Resim ve...
    15 yıl önce
  • Lanetlikler - الحديث الرابعوالثمانون عن أبي هريرة رضي اللّه عنه قال لَعَنَ رسولُ اللَّهِ صلى اللَّه عليه وسلّم مُخَنَّثِي الرِّجالِ الذينَ يتَبَّهونَ بالنِّساءِوالمُتَ...
    16 yıl önce